Her şey pandemiyle başlamadı

Yankı YAZGAN Köşe Yazısı
13 Ocak 2021 Çarşamba

Bu yazıda her zamankinden biraz farklı olarak iş hayatına psikolojik açıdan bakan notlarımı paylaşacağım. İş hayatı ile özel hayat arasındaki ayrımın ortadan kalktığı, hayatlarımızın altüst olduğu bu dönemde kafamızı netleştirmemiz gerekiyor. Yeni çağın gereklerine uyum, dijital dönüşüm ve belirsizliğin arttığı koşullarda çalışma hayatı gibi kavramlar uzun süredir dillerde, dergi kapaklarında ve İK zirvelerinin duyurularında baş köşedeydi. SARS-2-CoV19 pandemisinin Mart 2020’de ülkemizin ve dünyanın gündemine yerleşmesiyle birlikte yıllardır konuşulan bu kavramların çoğunlukla dillerde kalmış ve eyleme geçirilememiş olduğuna tanıklık ettik.

2019’un sonbahar aylarında Şensezgin&Kurmuş Danışmanlık’tan Zeynep Kurmuş, beni ve Bekir Ağırdır’ı (Konda Araştırma) bu kavramları dilden eyleme geçirme yolları üzerinde bir çalışmaya davet ve dâhil ettiğinde Çin’deki ilk vaka henüz bildirilmemiş, hayatın akışı pandemi ve beraberindeki altüst oluş yönüne girmemişti. Ama dünyanın gittiği yönün eskisinden çok farklı olacağını öngören, bu konuda düşünen ve eyleme geçmiş ya da geçmekte olan çok sayıda üst düzey yönetici ile bir araya gelip düşünme fikri yeterince çekiciydi.

CEO’ların bugün organizasyonlarındaki mücadeleleri, bu mücadele içerisinde insan yönetimi meselelerine yaklaşımları, kişisel çabaları, gelecek hayalleri ile ilgili paylaşımlarını duyup tartıştığımız bu çalışmanın sonunda Şensezgin&Kurmuş Danışmanlık ekibi organizasyonların insan yönetimi meseleleri ile ilgili görüşlerini bir araya toplayan bir rapor yayımladı.

Bu rapor, Konda Araştırma (Bekir Ağırdır) ve Güzel Günler Kliniği (Yankı Yazgan) katkılarıyla, “kurumsal hayatta insan yönetimi ile ilgili temel meseleleri Türkiye’de farklı sektörlerde faaliyet gösteren firmaların CEO’larının perspektifinden ortaya koyuyor.

Rapor Aralık 2019-Mart 2020 tarihleri arasında CEO’lar ile gerçekleştirilen ortak akıl çalıştayı ve takip eden birebir derinlemesine görüşmelerin bulgularına dayanıyor. Bir de özel COVID-19 önsözü var.

Raporda görüşleri yer alan CEO’lar ortalama 25 senelik iş ve yönetim hayatına sahipler.  Bulguları başka bir ortak akıl çalıştayında ortalama 3,5 senelik deneyimdeki 40 genç İK çalışanıyla test edildiğindeki sonuç sizi şaşırtır mı? 20 CEO’nun bugün insan yönetimi konusundaki ilk hayalleri ile 40 genç İK’cının ilk sıradaki istekleri ve zorunlu gördükleri aynı:

  • Hiyerarşiden arındırılmış bir ortam, kendi işinin/performansının/hedeflerinin sorumluluğunu alan, yetkilendirilmiş mutlu ekipler.

CEO’larla yaptığımız ortak akıl çalıştayında başka gözlem ve bulgular da vardı. Raporda çok güzel biçimde özetlenmiş:

  • CEO’ların hepsinde kendilerinden büyük bir davaya, bir toplumsal meseleye veya topluma bir alanda katkıya hizmet heyecanı var. Şirketlerinin hikâyelerinden gurur duyuyorlar. Bu davadan anlam bulan çalışanlardan oluşan bir organizasyon yaratmanın da öneminin altını çiziyorlar.
  • Değişim yönetimi tüm şirketlerin gündemi. Bu değişim gündeminde yüksek iş performansı ile ilgili işaretleri yakaladıktan sonra, insan meselelerine daha derinden ve daha yaygın şekilde el atmayı seçmek yaygın bir uygulama.
  • Doğru ekip ile ilerlemek çok kritik. Doğru ekip ise teknik becerilerin ötesinde tercih edilen yaklaşımlarla tarif ediliyor. Performans kadar şirket kültürüne uyum CEO’lar için çok önemli bir kriter.
  • Doğru ve yetkin insanı bulmak ve tutmak ise hem bugün hem gelecek için çok önemli bir gündem.
  • İnsan yönetiminde tercih ettikleri ise, mutlu çalışanlar için prensip bazlı, tutarlı, adil, şeffaf, dâhil edici, katılımcı yaklaşımlar ve hesap verilebilirlik.
  • CEO’lara göre insan yönetimi meselesi çok evrensel, Türkiye’ye özel bir durum yok. Ancak CEO’lara göre Türkiye’deki yöneticilerin özellikle en ayrıştığı yer duygusal oluşları. Bu nedenle, tüm yönetim kademeleri dâhil, birbiri ile konuşamama, iş konuşamama, net konuşamama hâlâ en büyük dert.”

 

Bu son madde, değişimin kişi ve kurum düzeyindeki gelişim çalışmalarıyla sağlanabileceği önemli bir alan. Dayanıklılık, “yıpranmadan ve yıpratmadan yönetmek” gibi başlıklarla tanımlanabilecek bu alanda doğru yere odaklanma, karşısındakini dinleyebilme ve anlayabilme, öncelik ve önem ayrımını doğru yapabilme ve kendini nerede tutacağını, nerede bırakacağını bilme gibi çocukluktan başlayarak kazandığımız beceriler var. Bu becerilerin çoğuna sahip olmamıza rağmen neden kendiliğinden devreye girmiyorlar da, ek çaba gerekiyor? Bu da içinde olduğumuz dönemin bizden talebi. İş hayatında bir ileri hamle yapacak olanların düşünmeden kaçınamayacağı sorular, insanın sosyal ve psikolojik yanını anlamamızın yetersizliğine ve gerekliliğine işaret ediyor.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün