Bu hafta da Türkiye - İsrail ilişkilerine, 2000 yıllardan itibaren günümüze kadar kronolojik olarak bakmak istiyorum. AK Parti’nin yönetime gelmesiyle ilişkiler büyükelçilik statüsünde devam etti. 2000’li yıllarda Türkiye ile İsrail arasında büyük ticaret anlaşmaları yapıldı. İsrail, ABD’de Türkiye’nin yürüttüğü lobicilik faaliyetlerine ve Avrupa Birliği ile ilişkilerine siyasi destek verdi. Dönemin, “komşularla sıfır sorun” politikasına bağlı olarak hem dış politika, hem de İsrail’le yakınlaşma alanında hareketli bir dönem yaşandı. 2002 yılında TSK’ya ait 12 adet M-60 tankının modernizasyonu projesini İsrailli bir firma üstlendi. 2004’te Türkiye ile İsrail arasında Manavgat Çayından İsrail’e su satılması konusunda anlaşmaya varıldı. 2005 yılında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın İsrail ziyareti hem Filistin - İsrail arasında arabuluculuk çabaları hem de ikili ilişkilerin geliştirilmesi açısından bir dönüm noktası oldu. 2007 yılında İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas bir gün arayla TBMM’de konuştu. İsrail’den üst düzey ziyaretler devam etti. 22 Aralık 2008’de İsrail Başbakanı Ehud Olmert Ankara’ya gelerek Başbakan Erdoğan ile görüştü. Bu görüşmede, Türkiye’nin İsrail ve Suriye arasındaki arabuluculuğu ile ilgili önemli mesafeler kaydedildi. Ancak, ilişkilerde kopuş, bu kritik ziyaretten sadece beş gün sonra yaşandı. İsrail, 27 Aralık 2008’de Gazze’ye yönelik Dökme Kurşun Harekatını başlattı. Bu operasyonun ardından İsrail ile ilişkiler hiçbir zaman eskisi gibi olmadı.
Türkiye uzun bir süreci çatışmama politikası üzerinden yürütmüştü ancak 2009 yılı başlarında ‘One Minute’ olarak bilinen Davos’taki tartışmaya kadar Şimon Peres ile Başbakan Tayyip Erdoğan arasındaki yaşanan gerginlik Türkiye - İsrail ilişkilerinin yoğun bir şekilde kriz yaşadığı süreç olarak görüldü. İşin askeri boyutunda ise yine olumsuz bir gelişme yaşandı; 11 Ekim 2009 tarihinde Türkiye, İsrail, ABD ve İtalya’nın içinde bulunduğu bir hava egzersizinde, Türkiye, İsrail’in ‘Anadolu Kartalı’ askeri tatbikatına katılmasını engelledi. 2010’da yaşanan Mavi Marmara olayı ile birlikte İsrail ile Türkiye arasında yaşanan gerginlikler on Türk vatandaşının hayatını kaybetmesiyle daha da ciddi bir boyuta geçti.
Bunun üzerine ABD, bölgedeki ‘sıkı’ müttefikleri olan Türkiye ve İsrail için devreye girdi. ABD’nin her iki tarafla yaptığı yoğun ve çoğu zaman perde arkası girişimler sonuç verdi. 24 Kasım 2012 tarihinde iki ülke normalleşme için ilk adımı attı.
22 Mart 2013’te ilişkilerin onarılması için ilk adım atıldı. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, Tel Aviv’de İsrail Başbakanı Netanyahu ile beraberken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasında arabuluculuk yaptı. 27 Haziran 2016’da İsrail ile Türkiye altı yıllık krize son noktayı koydu. Bu tarihten itibaren ise siyasi, askeri, diplomatik ilişkiler düşük dozda ilerliyor ancak ticari alanda ciddi bir ivme kazanılmış durumda. Türkiye’nin İsrail’le olan ilişkileri iniş çıkışlar göstermiş olmasına rağmen her iki tarafta aslında biliyor ki Ortadoğu’daki genel Arap Baharının da ortaya çıkardığı gelişmeler çerçevesinde yeni ittifakların, yeni oluşumların yaşandığı bir süreçten geçiyoruz.
Türkiye ve İsrail, bölgenin demokratikleşmesi, ekonomik açıdan gelişmesi, bölgede barışa giden süreç açısından anahtar rol oynayacaklardır. İsrail bölgede yeni kurulmuş bir devlet olsa da, Türkiye ile birlikte binlerce yıllık yönetim ve devlet kültürüne sahip ülkelerdir. Türkiye ve İsrail ilişkilerinde önümüzdeki dönemde daha umutlu, daha fazla işbirliğini ön plana çıkaracak gelişmelerin yaşanacağı kanısındayım. Bir sonraki yazımda da tamamen bir eksen değişikliği beklediğim Doğu Akdeniz’de İsrail, Türkiye ve Yunanistan iletişiminin güçleneceği yönündeki öngörülerimi yazacağım.