Dünyaya yayılan en acımasız manipülasyon, “mazlum” görünümlü saldırganlara karşı yapılan duygusal korumayı hedefleyen kandırmacadır. Filistin Özerk Yönetiminin yıllardır mazlumu oynaması ve uluslararası politikanın, menfaatleri gereği birçok ideolojik oluşum ve hatta devletin destek oluşu, bu manipülasyona en büyük örnektir.
***
Yaser Arafat’ın yakın korumalarından birisi ile, Arafat’ın ölümünden bir yıl sonra tanışmıştım. İstanbul’da verdiğim bir konferans sırasında. Henüz 2005 yılının şubat ayıydı. Kendisinin konferansta bulunma nedeni, yeni tanıştığı kız arkadaşının, konferans organizasyonunda çalışıyor olmasıydı ve salona da onun için gelmişti. Söz konusu hanımefendi, konferansım öncesinde tanıştığım birisiydi. Dolayısı ile konferans sonrasında erkek arkadaşı ile de tanıştım. Anlattıklarımdan etkilenmiş ve tecrübesini paylaşıp katkı koymak istiyordu.
Dinlemek istedim.
Yaklaşık iki saat boyunca Yaser Arafat’a 14 yıl yakın koruma görevinde bulunan bu kişinin tecrübelerini dinledim. Dikkatle ve bazen büyük şaşkınlıklarla. Anlattıkları, zaman zaman inandırıcı gelmese de dikkatimi çekiyor ve hafızama kaydediliyordu.
Verdiğim konferansın konusu, 2016 yılında literatüre kendi ismimle kaydedilen bir kavram olan ‘Terör Ajansları’ ifadesinin derinliğini anlattığım bir çalışmaydı. Henüz bu başlığı oluşturma sancılarını taşıyordum. Yaklaşık 11 yıl süren sancılarım ve çalışmalarıma 2005’te bir isim vermemiştim. İlk kez 2016 yazında bu kavramı isimlendirebildim.
Arafat’ın yakın korumasının bana anlattıklarını, yıllar geçtikçe daha inandırıcı buldum. Üstelik her seferinde, bölgede yaşananlarla dinlediklerim arasında inanılmaz gerçekleri öğrenerek.
Arafat’ın hikayesi, neredeyse yaşadığı toprakların hikayesidir.
Ancak tek farkla. O fark da ‘dışarıya yansıtılanlarla gerçekten yaşananlar arasındaki eksikler’ olmasıdır. Ne yaşanırsa yaşansın dışa, ‘Haklılık İdeolojisi’ politikası nedeniyle yalan söyleniyordu/söyleniyor.
Yakın korumanın anlattıklarında ilk dikkatimi çeken, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)’nün kutsallaştırılmaya çalışması hakkında söyledikleriydi. Diyordu ki, “FKÖ terör örgütü gibi görünmeye devam edemezdi. Ama aslında bir terör örgütüydü. Bu nedenle de kutsallaştırılması gerekiyordu.” Özellikle 70’li yıllara bakacak olursak, bu terörün ne olduğunu iyi anlarız. Sabena uçağının kaçırılması ve 24 sivilin öldürülmesi, İsrail’de birçok sivil noktada gerçekleştirilen terörist saldırıları, 1972 Münih Olimpiyatları’nda yaşananlar, Hartum Diplomatik Cinayetleri’nin bizzat Arafat tarafından onaylanması gibi daha birçok gerçek örnek.
Koruma, FKÖ’yü yöneten Arafat’ın, İsrail’e barış önerileri sunarken, Red Cephesini de kendisinin yönettiğini, hatta FKÖ içerisinde birçok aşırı saldırgan fraksiyonun kurulmasında da etkili bir önderlik yaptığını anlatıyordu. Önce şaşırtıcı olduğunu düşünsem de, sonra ne kadar gerçek olduğunu anladım. Koruma aslında kızgındı. Bir cümlesinde “taş atan çocuklar” ifadesini suçlayıcı bir şekilde kullandı. Bunun nedeni, aslında çocukların sembolize ettiği “kullanılma, suiistimal edilme” meselesiydi. Çünkü yılladır, önce FKÖ’ye dönüşünceye kadarki terör örgütleri, sonra FKÖ ve nihayet Hamas’ın yaptığı da buydu. Planı, çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden sivillerin hayatını hiçe sayarak provokasyonlarda kullanıp, İsrail’in kendini koruma içgüdüsünden faydalanarak gelen tepkileri, masumu ve mazlumu oynayarak gerçek yüzünü saklamaktı.
‘Terör Ajansı’ kavramını yazarken, Filistin Özerk Yönetimi, FKÖ, Arafat ve Hamas önemli ve gerçek modellerim oldular. Örneğin sadece bir dönemde 17 kez ateşkesi ihlal eden taraf olarak belli ki olmaya da devam edecekler.