20 Ocak’taki yemin töreninin ardından göreve başlayan ABD’nin 46. başkanı Joe Biden’ın ana önceliklerini iç sorunlar oluşturuyor. Trump ardında kutuplaşmış bir ülke, kurumları zarar görmüş bir demokrasi, aşırı sağ ve beyaz üstünlüğünü savunan grupların görünür olduğu, pandemiyi kötü yönetmiş ve ekonomik sorunlarını çözmesi gereken bir ABD bıraktı.
Görev devir teslimi ABD’den beklenmeyecek derecede gerilimli bir ortamda gerçekleşti. Biden'ın kazandığı başkanlık seçimlerinin resmen tescil edilmesinin son aşaması olan Kongre oturumu hiç beklenmedik bir baskınla durdurulmaya çalışıldı. Demokratların seçimleri çaldığı algısını oluşturmayı başaran Trump’ın cesaretlendirmesiyle gerçekleşen olayları tüm dünya şaşkınlıkla ve kesintisiz canlı yayında izledi.
6 Ocak’ta Amerikan Kongresine yönelik gerçekleşen şiddet eylemleri ABD tarihinin en karanlık günlerinden birine işaret ediyor. Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesi, oylarının çalındığını defalarca tekrarlaması gerilimi bir hayli arttırmış, buna inanmaya hazır beyaz üstünlüğünü savunan ırkçı bir güruhun Kongre’yi basmasıyla sonuçlanmıştı. İç savaş endişesinin dile getirildiği sırada polisin tepkisinde zayıf kalması, demokrasinin simgesi olan Kongre’nin basılmasında ordunun gecikmesi, yaşanan rahatsızlığı daha da arttırdı. Bu baskını beyazlar yerine siyahlar yapmış olsaydı polisin vereceği sert tepkinin bilinmesi ise birçok kez dile getirildi. Bu durum ‘Black Lives Matter’ hareketini destekleyenleri daha da kızdırdı, zaten gergin olan halkı daha da ayrıştırdı. Baskını tahrik eden olarak tüm parmaklar kendisini gösterirken, Trump seçim ile geldiği mevkiiyi seçimle bırakmaya yanaşmadığını ve bunun uğruna gerekirse ülkeyi ateşe atacağını açıkça göstermiş oldu. Bu vahim olayın Amerikan demokrasisine verdiği zararın yanı sıra ortaya serdiği sosyolojik iç bölünmenin toparlanması kolay olmayacak. Biden’ın ilk önceliği de ülkedeki sosyal dokuyu ve ahengi bozan bu kutuplaşmayı zayıflatmak için çalışmak olacak.
Biden’ın ajandasında diğer öncelikli konu pandemi ve pandemiye bağlı sağlık, ekonomi, işsizlik gibi sorunlar. Başkanlık yemininin ardından imzaladığı ilk kararnamelerden biri, ülkesinde 400 binden fazla kişinin ölümüne neden olan COVID-19 ve etkileri ile mücadele. Bu bakımdan ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü üyeliğini devam ettirmesi kararı bu çabanın ilk göstergesini oluşturuyor. Biden ayrıca pandeminin darbe vurduğu ekonomiyi canlandırmak için 1,9 trilyon dolarlık ekonomik teşvik planı açıkladı. Verilere göre ülkede 16 milyon kişi işsizlik yardımı alıyor, 29 milyon kişi ise yoksulluk sınırı altında yaşıyor (VOA).
Sıra dış politikaya geldiğinde, önce ABD’nin imajını tazelemesi ve iyi bir küresel oyuncu olduğunu yeniden kanıtlaması gerekecek. Biden yönetimi son dört yılda oluşan hasarı düzeltmeye çalışırken, Trump fırtınasından sonra dengeleyici, durumu toparlayıcı bir rolü olacak. Müttefikleri ile ilişkilerini düzeltmeye, Transatlantik ilişkileri yeniden güçlendirmeye çalışacak. NATO ve diğer uluslararası kurum ve anlaşmalara daha yapıcı bir bakış açısıyla yaklaşacak. Global bakıldığında ise Çin ve Rusya, Ortadoğu söz konusu olduğunda İran başlığı listesinin ilk başında yer alıyor.
Biden’ın küresel konularda liderliği geri alma çabasında olmasını beklemek mümkün. Bu açıdan Biden yönetimi için küresel ısınma bir hayli önemli bir konu. Bunu pandemiyle mücadelenin ardından yönetiminin ana önceliği haline getirdiğini yaptığı konuşmalarla da birçok kez dile getirdi. Yemin töreninin hemen ardından küresel ısınmayla mücadele eden Paris İklim Değişikliği Antlaşmasına geri dönülmesi için ilk adımı atması ve Obama dönemindeki eski Dışişleri Bakanı John Kerry’yi bu göreve getirmesi Biden’ın konuya verdiği önemi gösteriyor.
Trump kendi hükümeti tarafından hazırlanan ve iklim değişikliğinin ülkeye yıkıcı etkilerini açıklayan rapora inanmadığını söylemiş ve Paris Anlaşmasından çekilmişti. Biden ise Trump yönetiminin zayıflattığı çevre kanunlarını ve kontrollerini geri getiriyor. Dünyada insan eliyle karbon salınımının yaklaşık üçte biri Çin’e ait. Çin’in hemen ardından ise ABD geliyor. Bu bakımdan ABD’nin anlaşmaya geri dönmesi, tıpkı imzacı yaklaşık 200 ülke gibi, küresel ısınmaya yol açan karbon emisyonlarının sınırlandırılmasına yönelik adımlar atacağı anlamına geliyor. Trump yönetimi, fosil yakıtlardan yana bir politika izliyordu. Biden ise görevinin ilk gününde sadece Paris Anlaşmasına geri dönmekle kalmadı, tartışma yaratan Keystone XL boru hattının inşasını da durdurdu. Bu proje ile Kanada’dan gelecek yüksek miktarda petrol ABD’de rafine edilecekti. Biden ayrıca koruma altına alınmış Bears Ears ve Grand Staircase-Escalante’de petrol ve doğalgaz araması için verilen izni de iptal etti.
Biden’ın önündeki yapılması gerekenler listesi bir hayli uzun. Ülkede iç ahengi yeniden sağlamak, COVID-19 salgınına ve bunun ekonomik sonuçlarını kontrol altına almak ve iklim değişikliği ile mücadele listenin ilk sıraları paylaşıyor. Dış politikada ise genellikle zararı giderici, dengeleyici bir politika izlemesi öngörülüyor. Ayrıca, tüm bu konularda Biden yönetiminin her iki partinin de desteğini alabilecek politikalar benimseyeceğini beklemek mümkün.