Ocak ayını bitirdik. Günlerin yeniden uzamasını beklerken, ocak ayının farklı bir aydınlığı oldu. Nedeni kar yağması. İsveç gibi kış aylarını karanlık içinde geçiren kuzey ülkelerinde kar önemlidir. O kadar ki önemi İsveç’teki psikiyatri kaynaklarına bile girmiş, karla gelen aydınlığın depresyona karşı olumlu etkide bulunduğu öne sürülmüştür.
Ülkenin kuzeyine kar aralık ayından beri yoğun bir biçimde yağıyor. Gotland Adasına ise yağış adeta nazlanarak geldi. Önce on günlük hava tahminlerine yansıdı kar. Bulutlu ve yağmurlu günlerin arasında bir yerde, bulutların altında küçük yıldızlarla işaretli. Bekliyorum, penceremden kolluyorum, yağmıyor. Hava raporu güncelleniyor, yıldız işaretleri birkaç gün sonrasına öteleniyordu. Ocak’ın ikinci haftası çatıları hafiften beyazlatacak kadar yağsa da, tatmin etmiyordu. O sıra haber verdi Oktay. Kutup soğukları İsveç’e yaklaşıyor, sıcaklıklar ülke genelinde sıfırın altına düşecekti. Kar sadece ülkenin kuzeyinde değil, güneyinde de etkisini gösterecekti. Hava durumu uygulamasında yıldız işaretleri bu kez kendinden emin duruyordu.
14 Ocak sabahı uyandığımda çatılar beyazdı. Bir perşembe günüydü. Mutfak penceremden dışarı baktığımda, surlar içindeki yaşadığım kentin sokaklarının kar tuttuğunu gördüm. Bu Ortaçağ kentinin sokaklarının kolay kar tutmadığı söylenmişti bir keresinde. Binalar birbirlerine yakın, sokakları ve geçitleri dar, kanalizasyon ağı yoğundu. “İç kentte kar tuttuysa, surların dışında kar etkisini bir hayli göstermiş olmalı” diye içimden geçirdim. Gün aydınlanıp, meydana çıktığımda surların dışı ve doğu meydanı bembeyazdı. Yumuşak beyazlığın üzerinde yürürken, adımlarımı ‘kırt kırt’ sesleri takip ediyordu. Yollarda ayak ve otomobil izleri kadar, bisiklet, bebek arabası, yaşlı yürüteçlerinin izlerini seçebiliyordum günün ilerleyen saatlerinde. Otomobiller ağır gidiyordu, hızı yavaşlatılmış bir film kaydı gibi. Saat 15.30 gibi gün batıp da meydanın lambaları yandığında, yerdeki beyaz fonla, gökyüzünde lacivert fon arasında çocuklar gibi sevinçliydim. Kaldı ki kar klinikteki sohbetleri de süslüyordu. Hafta sonu yürüyüş veya kayma planları yapılıyordu. Apartmanın girişinde, yamaçlardan kaymak için paletleriyle bekliyordu komşunun çocukları. Tek tük kardan adamlara rastlıyordum sonra. Şu ağır pandemi günlerinde, herkese az çok güvenle aktivite yapabilecekleri bir armağan gibi gelmişti kar.
Hafta içi mesaide bulunduğumdan, hafta sonu güneşi yakalayabileceğim günlerin değeri büyüktür. Kar erimeden güneş çıktığında, fotoğraf makinesiyle çekim yapmaya çıkanlara ayrı bir gün doğar. Bu açıdan şansım ocak ortasında nispeten yaver gitti.
Birkaç gün öncesinde ikinci kez tatminkâr derecede kar yağdı, 10 santim kadar. Ocakın son gününde güneş yüzünü daha cömert gösteriyor. Ne var ki hava sıcaklıkları düştü. Şubatın ilk günleri 0 ile -5 derece arasında seyredecek. Rüzgar hızı 6-7 metre/saniyeye çıktığında yüzünüze vuran soğukluk -7 derece. Ne kadar sıkı giyinsem de, dalgalı deniz kıyısında durup fotoğraf çekmek kolay değil. Vücut, tempolu yürüyüp koşanlara ısı veriyor. Bisiklete binenler de var tek tük. Ne var ki onların cesareti üzerinde duruyoruz daha çok. Özellikle de bisikletin kış lastiği yoksa. Gel gelelim herkesin karlı, donmuş yollarla arası iyi değil. Ortopedi kliniğinin işleri artmış durumda. Önceki gün düşüp da dirseğini ciddi bir biçimde zedeleyen hastayı, kırık şüphesiyle acile sevk ettim.
Kar, gündelik yaşamın beyaz rengi. Üzerine daha çok şey yazılıp, söylenebilir elbette. Küresel ısınmanın etkisini gösterdiği yüzyılımızda, karın yağmasına ve havaların soğumasına seviniyorum. Kış mevsimini böyle bildim, böyle kalsın istiyorum.