Kendimle mi ilgili yoksa dünyada meydana gelen hadiselerle mi alakalı tam bilemiyorum fakat zamanın, hatta doğru zamanın önemini bugünlerde daha iyi anlıyorum.
50 yıldır siyasetin içinde olan Joseph Biden, nam-ı diğer havalı dede, yedi başkanın seçilmesine şahitlik etti, başkan yardımcılığı yaptı ve sonunda 78 yaşında göreve gelen en yaşlı lider olarak Amerikan tarihine geçti.
Son derece çalkantılı bir dönemden geçen Amerika için Biden’ın ne kadar doğru biri olduğunu düşünmeden edemedim. Bölünmüş ve gergin bir toplumda kriz zamanı karar almak veyahut vermek şüphesiz çok zor. Biden’ın siyasi geçmişi ve bilgisi Cumhuriyetçilerden de destek alabileceğini gösteriyor.
Evet Cumhuriyetçilerin içinde çok ciddi kutuplaşmalar var. Aşırı sağcısı, Trumpçısı ve geleneksel/muhafazakâr yapısıyla karman çorman olmuş bir parti var karşımızda. Fakat Biden’la çalışmaya hazır olan ve kendini parti içindeki aşırılarla mesafeli tutmuş makul bir grup insan var. Harvard’ın yaptığı bir araştırmaya göre her on kişiden sekizi yeni Başkan’ın yaptığı sağlık atılımlarını destekliyor. Çünkü çözülemeyen bir sağlık krizinden ve ondan daha önce başlamış bir ekonomik krizden hiç kimsenin fayda edemeyeceğini görmek için âlim olmaya gerek yok. Biden’ın başarılı olması, gelecekte ülkenin eskiden kalan yaraları sarması için şart!
Yeni Başkan, yeni kabineyle “Amerika’ya benzemek” fikrini yalnızca slogan olarak kullanmadığını gösterdi. Genç/yaşlı, çok kültürlü, çok renkli bir Washington DC var artık. Gelenekler her anlamda yıkılırken şaşırtıcı olan başka bir haber aklıma takıldı. Trump, medeni bir şekilde Beyaz Saray’dan ayrılmadı. Ortalığı birbirine kattı, seçmenini sokağa çağırdı, insanların ölümüne sebep oldu ama aniden nezaket yapası gelmiş olacak ki Biden’a son derece kibar ve hoş bir mektup bırakarak Air Force One uçağı ile süzülerek uzaklaştı. Trump’ın bıraktığı mektubu kendi ekibinden kimsenin okumadığı ve içeriğine dair bir bilgileri olmadığı gezen dedikodular arasındayken yeni Başkan’a mektup ile alakalı sorular gelince sadece mektubun varlığını onaylayarak içeriğine dair bilgi vermedi. Zarif ve nezih bir mektup yazarak aykırılığını modern gelenek için bir kenara koydu.
Trump aykırılığını bir kenara koymuş olsa bile yarattığı gergin ortam ve geçmişten hortlayan hayaletleriyle yüzleşen bir Amerika kaldı… Cumhuriyetçi Parti’nin üslubunun ve tarzının değişmesi kalan miraslardan biri. Nefret söylemlerinin, militan grupların ortalığa çıkması, sosyal gerginliği tırmandırırken demokratik yapıya zarar da veriyor.
Kasım ayının öncesinde isyan/saldırı uyarıları mevcuttu fakat kimse ihtimal vermiyordu. Şimdiki tehditler ciddiye alınsa bile 6 Ocak’ta Capitol Hill’e yapılan saldırının yarattığı atmosfer ortadan kolay kalkmayacak.
6 Ocak saldırısı tarih kitaplarına ne zaman ve nasıl geçecek? Dijital formata tamamen döndüğümüz bu dünyada sandığımızdan daha hızlı bir şekilde bu başkaldırıya dair kitap, araştırma ve içerik olarak yerini bulacak.
Ancak sormadan edemiyorum…
Kimin neyi nasıl yazdığı, günümüz politikasını anında etkiliyor. Sosyal ve kültürel trendlerin önemli ve doğru olanı etkileme ve şekillendirme gücünü yok sayamayız. Tarih tabii ki olaylardan ve gerçeklerden oluşur.
Hollandalı tarihçi Pieter Geyl tarih için “bitmeyen bir münazaraya benzer” demiş…
Olaylar ve gerçekler nasıl yanlış okunabiliyor? Anlatı, tarihi ve şimdiyi nasıl etkiliyor? En güzel örnek belki de II. Dünya Savaşından sonra dönemin akademisyenleri analizlerinde Amerika’nın liberal hayatı özümsediği ve modern muhafazakârlığın tamamen kalktığını hatta ve hatta yeni nesilde yerinin olmadığını söylerken 60’lardaki insan hak ve özgürlükleri gösterilerinde yer alanları ‘militan’ gibi anlatıyorlar… Buram buram liberalizm koktuğunu iddia ettikleri dönemin ardından muhafazakâr Reagan iktidarı gelince aslında pek o kadar da tespit ve tahlillerin doğru okunabilmesinin ne kadar mümkün olsuğunu bilme ihtimalimizin izafi olduğunu gösterdi.
Sosyal medya demokrasiyi, yönetimleri, kitleleri etkiliyor. Amerika bu sefer kendini nasıl analiz edecek? 6 Ocak’taki saldırıda yalnız Demokratlar değil Cumhuriyetçi Parti’nin içindeki makul isimler de hedefti.
Aşırı sağcı damarın yok olmadığı bilakis çok güçlendiği ve sistemi sarsacak kadar köklendiği bir yerde II. Dünya Savaşından sonra yaptıkları tahlillerin tutarlılığını görenler muhtemelen şaşırırdı… Olaylara bazen nereden baktığımız değil ne zaman baktığımız galiba daha mühim.