Ocak ayının sonlarına doğru tuhaf bir haber duyduk. Bir gazeteci, okuduğu mizah yazısını gerçek zannedip televizyon programında ciddi ciddi yorumlamış. Gazetecinin paylaştığı bu haberin içeriğinde, sözüm ona Gülnaz Şırınga (soyadına dikkat!) adındaki hemşire, bir devlet büyüğümüzün aşısını yaptıktan sonra evine giderken “Canımızı yakanın canını yakarız” diye bağıran bir takım kişiler tarafından darp edilmişmiş!
‘Gazete Pencere’ günlük bir sanal gazete. Haftada iki gün ‘Lomboz’ başlıklı bir mizah köşesine yer veriyor. Gülnaz Şırınga adındaki hemşirenin darp edildiğini yazan uydurma haber de bu mizah köşesinde yer almıştı. Olayın büyümesi ve hatta Sağlık Bakanlığının, “Personelimiz içinde Gülnaz Şırınga isminde bir çalışan kayıtlı değildir” açıklamasının ardından mizah köşesini hazırlayan İ. Bülent Çelik, 25 Ocak günü Gazete Pencere’de okurlarıyla dertleşti. Çelik’in yazısından ilginç bulduğum bazı satırları paylaşmak istiyorum:
“Aslında Özlem’in de (haberi gerçek zanneden gazeteci) onu linç edenlerin de kusuru yok! Kusur benim!.. Ya da benim gibi bu ülkede hâlâ mizah yapacağım diye debelenenlerin... Çünkü artık gerçek denilen şey o kadar absürtleşmiş o kadar mizah haline gelmiş, o kadar mizah ile yakınlaşmış ki bir mizahçının bununla yarışması söz konusu değil.”
Günümüzden bazı absürt haber örnekleri veren İ. Bülent Çelik, “Mizahçı olarak “Üzerlerine biber gazı atılan direnişçiler gözyaşlarını tutamadı” manşeti ile belki baş ederiz ama “Gökkuşağı simgeli ürünlere Ticaret ve Sanayi Bakanlığının +18 yasağı getirmesi” haberiyle nasıl rekabet edeceğiz?” diye soruyor ve yazısını şu sözlerle sonlandırıyordu: “Bir ülkede, gerçek ile mizahın arasındaki sınırın kalkması, mizahın gerçek, gerçeğin de mizah gibi algılanması mizah üretenlerin değil, gerçeği üretenlerin sorunudur! Gerçeği gerçek gibi üretin kardeşim, karışıyor sonra!”
Aslında sorun yalnızca bu ülkenin sorunu değil. Bundan birkaç hafta önce farklı ülkelerden bazı ünlü karikatürcülerle söyleşiler gerçekleştirdim. Onların da derdi aynı. Artık mizah yapamıyoruz, işimizi elimizden aldılar diye yakındı çoğu. Gerçeğin mizaha dönüşmesi bir yana, mizahın da gerçek gibi algılanmasından şikayetçiydi hepsi. “En küçük bir yanlış anlaşılma sosyal ağlarda linçin başlaması için yeterli olabiliyor, hassasiyetler o kadar çok ki şaka bile yapamıyoruz” dediler. Trollerin kasıtlı ve planlı saldırıları da cabası! İsrailli Michel Kichka, “Bu yüzyılda insanlar mizah duygularını yitirdi” derken, Etiyopyalı genç karikatürcü Yemi Yetneberk, “Yalan haber bombardımanı altındayız” diye dert yandı. Le Monde gazetesinin çizeri Plantu ise Kardinal Richelieu’nün “Bana en namuslu adamın elinden çıkma 10 satır getirin onu idama mahkum edeyim” sözlerine gönderme yaparak 17. yüzyılda yaşamış olan bu din adamını sosyal ağların mucidi ilan etti[1].
ABD’li karikatürcü ve aynı zamanda karikatür ajansı sahibi Daryl Cagle ise, halen 700 ulusal gazeteye karikatür dağıttığını, fakat beş yıl önce bu sayının 850 olduğunu, yayınlanan gazete sayısının hızla düşmekte olduğunu vurgulayarak bir başka soruna parmak bastı: “Yazılı basın kan kaybediyor. Satışlar düşüyor, ilan gelirleri azalıyor ve gazeteler bir bir kapanıyor” dedi. Cagle’a göre editörler korku içinde hazin sonlarını beklerken kılı kırk yarıyorlar. Örneğin pek çoğu, başkanlığı döneminde Trump’ın karikatürlerini yayınlamak istememiş.
Bugün sosyal ağlarda başlayan en küçük bir kıvılcımlanma dahi gazete editörünün panikleyerek teslim bayrağını çekmesine neden olabiliyor. Örnekleri o kadar çok ki! Geçen yıl New York Times, bir karikatüre gelen tepkiler üzerine artık siyasi karikatür yayınlamayacağını açıkladı. Geçtiğimiz ocak ayında Fransa’da patlayan siyasi uzantılı bir ensest skandalı üzerine, Le Monde gazetesinin 19 yıllık çizeri Xavier Gorce köşesinde konuyla ilgili bir karikatür yayınlama gafletinde bulundu. Anında trollerin saldırısına uğrayıp linç edildi. Peki, bunun üzerine anlı şanlı gazetenin yönetimi ne yaptı dersiniz? Derhal bir özür yazısı yayınlayarak karikatürcüsünü günah keçisi ilan etmekte beis görmedi. Gorce’un payına da işinden olmak düştü! Oysa Fransa’da bugünlerde herkes ensesti konuşuyor. Konu ciddi, televizyonlarda, yazılı basında tabu olmaktan çıktı. Ama biri mizahını yapmaya kalktığında işinden oluveriyor! Çünkü satışların daha fazla düşmesinden korkuyorlar.
Netflix’te Martin Scorsese’nin Fran Lebowitz ile yaptığı söyleşi dizisini izlediniz mi? Son bölümde New York’tan çok etkileyici bir sahne var. Bir gazete bayiinin önündeki insan kalabalığı... “Eskiden New York’un her yerinden gazete fışkırırdı” diyor Lebowitz artık tarihe karışan bu görüntü için. Derken Manhattan’daki bu gazetecinin yerinde şimdilerde bisiklet kiralandığını görüyoruz. İstanbul’da durum çok mu farklı?
Uzun lafın kısası: Aslında can çekişmekte olan mizah değil, konvansiyonel basın, yani gazete ve televizyon... Ama merak etmeyin, mizah ölmüyor, tıpkı su gibi mizah da kendi yolunu buluyor. İnanmıyorsanız sosyal paylaşım sitelerinde bir gezinti yapın...
[1] Bu söyleşiyle ilgili Elif Aydoğdu’nun hazırladığı kapsamlı bir dosya İzmir Life dergisinin Şubat sayının kapak konusu oldu.