Post-Panoptik Çağ başladı

Ferhat ATİK Köşe Yazısı
17 Şubat 2021 Çarşamba

Panoptikon; bir hapishane modelinin adıdır. Öte yandan bu yöntemle bir gözlemleme ve gözlemlenme felsefesini de anlamında taşır.

Panoptikon, İngiliz düşün insanı Jeremy Bentham tarafından geliştirilmiş bir projedir. Bu proje cezaevini bir halka biçiminde planlıyor. Bu şekilde inşa edilecek binadaki hücrelerin pencereleri içeriye (avluya) bakacak şekilde hesaplanır. Avlunun ise tam ortasına kule yerleştirilir. Kuleden bakanlar hücreleri sürekli olarak görebileceklerdir. Hücredeki mahkûmlar ise, kuledekileri tam olarak göremedikleri için, ne zaman gözetlendiklerini, gözetlenip gözetlenmediklerini bilemeyecekler ve her an gözetleniyormuş gibi davranmak zorunda kalacaklardır. Sistem bu. Bu tür bir sistemde mahkûmun, gözetlenmenin sürekliliği ile gözetim altında olmayı kabulleneceği düşünülür.

Foucault, hapishanenin tarihini bin dokuz yüz yetmiş beş senesinde yazdı. Avrupa’da 17. yüzyıla kadar hapishane yoktu. Mahkûmlar, hastalar hatta deliler bir binaya kapatılıyorlardı. Ardından gelişen olaylarla eylem ve ayaklanma korkusu hapishane ile ilgili ilk fikirlerin ortaya atılmasına neden oldu. O günlerin fikir babası olan iktidar sahipleri, yeni projelerle hem mahkûmları ıslah etmeyi hem de kapitalizmin ihtiyaç duyduğu ucuz işgücünü sağlamayı hedefledi. Ama baskı ve şiddetle bunu başaramadılar. Bunun üzerine 18. yüzyılın sonunda şiddetle çözmek yerine disiplinin, gönüllü olarak benimsetilmesi kavramı üzerine eğildiler. İşte bu noktada Panoptikon ortaya çıktı.

***

“Ruhun, bedenin içinde hapsolduğu düşünülür, oysa modernleşmeyle, vücudun terbiye edildiği bir beden hapishanesi haline gelmiştir” diyor Foucault. İşte bu cümle ile anlayabilmeliyiz aslında, insanların ruhunu teslim etmek yerine direnmelerini ve hatta bedenlerini feda etmelerini…

Jean Baudrillard'a göre Panoptik Çağ bir deneyle son bulmuştu. 1971 yılında tipik bir Amerikan ailesi seçilip yedi ay boyunca belli anları kamera kaydına alınarak, 20 milyon Amerikan izleyicisine sunulmuş ve bu 300 saatlik belgesel film sayesinde Panoptik Çağ sona ermişti. Bitişi sağlayan şey ise, izleyici ve izlenen arasındaki sınırın kalkması, kutupların birbirine karışıp ayırt edilemez hale gelmesidir.

Jean Baudrillard’ın bu görüşüne artık yeni bir perspektifin hakim olduğunu söylemek mümkün. Byung-chul han, Panoptikon’un sonunu değil, tümüyle yeni perspektifsiz bir Panoptikon’un başlangıcını yaşadığımızı söyler. Onun bakış açısından olayı gördüğümüzde anlatmak istediği, artık tek bir gözlemci (iktidar veya gardiyan) ve gözlemlenen tek tip topluluk (mahkum) yoktur ve yerkürenin tümü bir Panoptikon haline gelmiştir. Perspektifsiz Post-Panoptikon, herkesin her yerde ve her şekilde gözlemlenebilir durumda olduğu yeni hayatımızken, geçmişe göre en büyük farkı ise istenilerek katılınan bir Panoptikon oluşudur. Çünkü yeni dünya düzeninde her şeyimizi biz gözlemletiyoruz.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün