Ay'a seyahat…

Sami AJİ Köşe Yazısı
17 Şubat 2021 Çarşamba

 

Yeniden gündeme gelince çocukluğum gözümün önünde canlandı.

On yaşlarında idim. Jules Verne’in ‘Aya Yolculuk’ kitabını okuduğum günden itibaren artık konunun en yakın takipçilerinden biri olmaya başladım1.

St. Michel Okuluna girdiğim andan itibaren de ‘Tintin’ mecmuası ile haşir neşir oldum. Tabiatıyla ‘Objectif Lune’ (Hedef Ay) ve ‘On a Marché sur la Lune’ (Ay’a Ayak Basıldı) maceralarını okumamam imkânsızdı. (Lütfen başlıktaki iki resme bakınız… Mutlaka sizler de okumuşsunuzdur.)2

O andan itibaren artık uzay ve Ay yolculuklarının gerçekleşeceğinden tamamen emindim.

Ancak o tarihlerde Rus ilim adamlarının uzaya bir uydu göndermenin hazırlıklarına başladıklarından haberim dahi yoktu.

Yıl 1957,ekim ayında radyolarımızda müthiş bir haber dinledik. Ruslar uzaya bir roketle ilk uyduyu fırlatmışlardı. 58 santim çapında 1,5 kilo ağırlığında bir küre ve yanlardan sarkan dört antenden ibaret bir araçtı. Ancak bütün dünya Sputnik’ten gelen ‘bip bip’ seslerini hayretle izlemekteydi.

Amerikalıların bunlara kayıtsız kalması beklenemezdi. Nitekim bu ‘bipler’ kıyasıya bir uzay fetih yarışının başlangıcını ilan eden start tabancasının patlaması gibi algılandı.

Artık radyolarımızda ‘biplerden’ geçilmiyordu. Hangisi Amerikalı, hangisi Rus artık umurumuzda değildi. Gözümüzde önemli olan boylarının her geçen gün büyümesiydi.

Aradan çok az zaman geçti… Uzaydan önce köpek havlamaları sonra da maymun homurdanma sesleri gelmeye başladı. Yarış artık canlıları uzaya gönderme mücadelesine dönüşmüştü.

Nisan 1961’de Yuri Gagarin’in sesi kulaklarımızda çınladı. Onun hayatı, eğitimi ve uzayda geçirdiği 1,5 saatte ne yaptığını henüz hazmetmiştik ki daha ayı dolmadan Alan Shepard bize canlı yayında seslenmeye başladı.

Artık nefesimizi tutmaya başladık. Bir taraftan Vostok ve Soyuz’lar diğer taraftan Apollo’lar arka arkaya fırlatılıyor ve her seferinde de uzayda kalış süreleri uzatılıyordu. Arada astronotlar araçlarından çıkıp uzayda yürüyüş dahi yapıyorlardı.

Tüm arkadaşlar şunu sezmiştik: Her denemeden sonra Ruslar geri kalmaya başlamışlardı. Hatta 1969 yılına geldiğimizde yarıştan çekildiklerini “Ay bizim hedefimizde değildir” beyanıyla ilan ettiler.

Nihayet Temmuz 1969’a gelindi. Ünlü üçlü, Michael Collins, Edwin Aldrin ve Neil Armstrong Ay yolculuğuna çıktılar. Aldrin ve Armstrong ayın üzerinde gezinirken Collins onları yörüngede bekledi…

Armstrong’un sesini evde radyodan ailecek canlı yayında dinledik. Bir ay kadar sonra da Bursa’da eşimle beraber tüm seyahat filmini büyük merak ve heyecanla izledik.

Artık Ay’a seyahatler - eskilerin deyimiyle- vukuat-ı adiye’den sayılmaya başlandı. Muhtelif aralarla altı seyahat daha yapıldı. Kimi astronot orada golf oynadı (tabi ki topunu bir daha geri alamadı), kimi ay için yapılan özel bir araba ile tura çıktı. Anlayacağınız oranın altı üstüne geldi.

Apollo 17’den sonra bir daha Ay’a insan göndermeye lüzum görülmedi. Ancak insanların merakı dinmedi.

Nitekim günümüze geldiğimizde Ay’a seyahat taleplerinin gittikçe yoğunlaştığını görüyoruz… Bu ilgiyi tespit eden kişi ve kuruluşlar bu konuda turizm şirketleri kurmaya başladı. Şu anda beş şirket rezervasyon almaya başladı bile. Bütçenize göre iki seçenek sunuyorlar.

Birincisinde sizi Dünya’dan alacaklar, Ay’ın yörüngesinde ve çok yakın bir mesafeden size gezegeni gösterecekler sonra da geri döndürecekler.

İkinci seçenek daha ilginç ama daha pahalı. Ay’a gidiyorsunuz. 1969’da Armstrong’un indiği ‘Sükûnet Vadesine’ konuyorsunuz. İniyorsunuz. Araçtan çıkıyorsunuz. Yürümeye başlıyorsunuz. Sizden evvel Ay’a gelen kişilerin ayak izlerini, diktikleri bayrakları görebilecek, o mevkiden Dünyamızın fotoğraflarını çekebileceksiniz. Gezi bittikten sonra araca dönüyorsunuz, Ay’a elveda demek için çevresinde bir tur daha atıyorsunuz ve ver elini Dünya.

Her iki seçenekte de önce gerekli sağlık kontrolünden geçiyorsunuz. Sonra sıkı bir teorik ve tatbiki eğitme tabi tutuluyorsunuz ve nihayet üstünüze tam uygun bir elbise dikiliyor. Tüm bunlar bilet fiyatına dahil. (Tek başına elbise 2 milyon dolar tutuyormuş: ona göre bilet fiyatını siz tahmin edin.)

Son söylentilere göre şimdiye kadar 1000 kişi ön rezervasyon yaptırmış bile…

Özetlemek gerekirse, Almanların II. Dünya Harbinin sonunda ortaya çıkardıkları V1 ve V2 füzelerinden 75 yıl geçti. İnsanlığın uzay macerası inanılmaz boyutlara ulaştı.

Yeni hedef, milyonlarca kilometre ötede olsa bile, bünyesinde işe yarayacak metalleri barındıran küçüklü büyüklü uzayda dolanan kitlelerdir.

Ay her zaman doğuşu ile batışı ile mehtabı ile hilali ile bizi büyülemeye devam edecektir. Ancak uzay tekniği açısından sadece bir sıçrama noktası olarak kalacaktır.

---

1 Bu bilim kurgu romanı 1865 yılında neşredilmişti. Yazarın ileri görüşlü hayallerine hayran olmamak elde değil. Örneğin kitabında aya gidecek merminin Florida’dan atıldığını anlatıyor.(Cape Canaveral Üssü 100 sene sonra orada inşa edilecektir. Apollo kapsülü denize inmiştir. Jules Verne’in kapsülü de denize inmiş ve tıpkı Apollo gibi bir harp gemisi tarafından kurtarılmıştır. Nihayet Jules Verne’in seyahati yukarda izah ettiğim günümüzün birinci seçenekteki turun aynıdır.

2 Ünlü Belçikalı çizgi romancı Hergé birinci cildini 1950’de, ikincisini de 1952’de yayınlamıştı. Çizdiği füze, Alman V2’nin daha geliştirilmiş halidir. Diğer bütün öğeler neredeyse birebir 17 yıl sonra gerçekleşecek seyahate ve yukarda bahsettiğim ikinci seçeneğe tamamen benzemektedir.

             

         

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün