Birinci raunt bitti…

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
24 Şubat 2021 Çarşamba

21 Şubat Pazar günü, Uluslararası Ladino/Judeo Espanyol Günü (Dia Enternasyonal del Ladino/Judeo-Espanyol Estambol), Sefarad Kültürü Araştırma Merkezinin girişimiyle İstanbul’da gerçekleşti.

Günün koşullarına rağmen, Zoom üzerinden yapılan üç saatlik etkinlik boyunca zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.

Tenkit değil de gözlem olarak nitelendirebileceğim, aylardır süregelen bilişsel psikoloji ‘mindfulness’ içinden çıkamayıp evrene yolladığımız mesajlar gibi konuların dışına taşabilmek ayrı bir mutluluktu.

Öğrendim, neşelendim, kültürümüzün bir parçası olan kimi gelenekleri anımsadım ve hepsinden öte, JE dilinin saflığının basitleştirilmeden kullanıldığına tanık oldum. Diğer bir konu ise, Sefarad olmayan iki gencin JE’a duydukları ilgi ve o dilde gerçekleştirdikleri sunumlardı.

İspanya Büyükelçisinin, konuşmasını JE dilinde yapması, hoş bir sürpriz oldu. Eminim, İstanbul’daki konsolosluk da aynı ilgi ve zarafeti gösteriyordur.

Çevreme baktığımda, JE’un ‘büyükanne’ dili olmaktan çıktığını, düşünülenden daha çok insanın, mükemmel değilse de konuşabildiklerini fark ettim. Rahmetli Klara Perahya’nın dediği üzere, ‘hata yapmaktan korkmayın, kısa da olsa Şalom’da yazmaya başlayın’.

Söz konusu günün gerçekleşmesinde büyük emeği geçen ve bunu bizlere bir hediye gibi sunan Sefarad Kültürü Araştırma Merkezi Başkanı Silvyo Ovadya ve Genel Koordinatörü Karen G. Şarhon’a çok teşekkür ederim. Sanırım başka hiçbir etkinlik beni üç saat boyunca bilgisayarın başında tutamazdı.

 Bu sene Zoom’da, seneye sahnede buluşmak dileğiyle…

***

Birinin hapşırıp, herkesin nezle olduğu bir ortamda, WhatsApp’lara gelen kimi haberler, ışık hızıyla yayılıyor. Bir gün öncesinde anons edilen ve iyi ki aynı gün hatırlatma görevini üstlenen dostlar sayesinde pazar günü 13.30’da TRT 2’de Hollanda Kraliyet Filarmoni’nin konseri olacağını öğrendik. Saat iki gibi kapı çalınıp açtığımda inanamadım. Vivaldi’nin ‘Dört Mevsim’i apartman merdivenlerinde yankılanıyordu. Sanki evde değil de konser salonundaydım. Gerçekten rüya gibi bir gündü.

***

Geçen hafta, COVID-19 için kıyamet kopan aşının ilk dozunu yaptırdım. On beş dakika hastane koridorunda, çift maskeyle, neredeyse nefessiz kalırcasına oturdum. Kalkmak üzereyken, hemşire, “Günlük hayatınızı sürdürün, şu olursa korkmayın, bu olursa merak etmeyin, alerjik bir reaksiyon hissederseniz, en yakın sağlık kuruluşuna başvurun” dedi. Doğrusu hemşirenin sözlerini can kulağıyla dinlemedim. Şimdiye dek kimseden bir yan etki duymamıştım. Hatta arkadaşlar arasında, “Verilen plasebo mu?” diyenler bile vardı. Hastane çıkışı, biraz yürüyüp eve döndüm. Akşamüzeri, aşının yapıldığı bölgede hafif sızıdan başka bir sıkıntım olmadı. Ertesi gün baş ağrısı ve eklemlerimde ağrıyla uyandım. Kötü bir duyguydu. Bir an, “Aşı sonrası böyleysem, hasta olanlar kim bilir neler hissediyordur?” diye içimden geçirdim. Otuz altı saati yatarak geçirdim. Sonra birden ayaklandım. Tabii hemşirenin söylediklerini dinleseydim, daha çabuk bir ağrı kesici alırdım…

Kendime gelir gelmez, çoğunluğun yaptığı üzere, bir dönemler yağ, benzin vs. kıtlığı yaşadığımız günlerdeymiş gibi, ikinci doz aşıya randevu almayı denedim. Bir kıyamet; onu da başardım. Tahminimce bu kez aynı tepkiyi vermeyeceğim. Malum, işleri tersinden yaptığım çok olmuştur. Yemeğe misafir çağırdığımız dönemde bile herkes ana yemeği düşünürken, benim ilk aklıma gelen, “Tatlı olarak ne hazırlayayım?” sorusuydu.

Aşı yapanlara şifa olsun, yaptırmak istemeyenler de çevremden uzak dursun.

Düzeltme: 17 Şubat 2021 tarihli köşemde, Türkiye’de 65-74 yaşın, nüfusun yüzde 62,8 oranını kapsadığını yazmıştım.

Doğrusu, ‘Türkiye’de yaşlı nüfusun yüzde 62,8’i 65-74 yaş grubunda yoğunlaşmaktadır’ olmalıydı. Düzeltir, özür dilerim.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün