Sizce insanoğlu asıl büyük keşfini avcı toplayıcı toplumdan yerleşik hayata geçtiğinde mi yoksa yüzyıllar sonra Ay’a ayak basıp, en son olarak da geçtiğimiz hafta Mars’ta yaşam izleri aramaya başladığında mı gerçekleştirmiştir? Daha evvel Göbeklitepe’yi ziyaret etmediyseniz bu soruya cevap vermekte acele etmeyin!
Günümüzden yaklaşık 12.000 yıl evvelinde, Buzul Çağı daha yeni sona ermişken, insanoğlu avcı toplayıcı düzenden tarıma geçmeden evvel, 20 futbol sahası büyüklüğünde bir mabet inşa edip, tapınakların yanında kalabilmek için göçebe hayatı terk etmişti. Zaman içerisinde insanoğlu elektriği icat etti, atomu parçaladı, Ay’da yürüdü ve Mars’a araçlar gönderdi ama tüm bu süreçte insanoğlunun kutsalla olan ilişkisi değişmedi. Bugün bile halen muazzam bir iş gücü gerektiren, T tipinde, üzerlerinde ağırlıklı klan sembollerini andıran erekte halde yırtıcı hayvanlar bulunan tonlarca ağırlığındaki sütunlar insanoğlunun henüz kilden çanak çömlek yapamadığı bir çağda bu mabetleri nasıl inşa edebildiklerini bizlere düşündürüyor… Acaba, yapıların içinde en büyüğü olan C tapınağının ortasında kalan, labirent şeklinde, kapısı olmayan alan o dönemin insanları için bir kutsalın kutsalı görevi mi görmekteydi? Yoksa tıpkı geçtiğimiz yıl malum ‘Atiye’ dizisinde konu edildiği gibi orası bu dünya ile öteki arasında bir altın oran ya da boyut kapısı mıydı? Göbeklitepe belki de Neolitik bir inanç sisteminin Ayasofya’sı mıydı? Soruları daha da arttırabilmek mümkün… İnsanlığın şimdi mi yoksa geçmişte mi daha ileri olduğunu bir kez daha düşünmek için sizlerle de salgın günleri hafiflediğinde mutlaka tarihin 0 noktası Göbeklitepe’de buluşalım!
***
Önce bir barış ve huzur içinde yaşayalım da Ay’a da elbet bir gün gideriz!
Canım ülkemin 2023 vizyonunda Ay’a gitmeyi hedeflediği bu günlerde, bu ülkenin nitelikli gücü olacak üniversite mezunu gençlerimizin burada kalmasının, kendilerini özgür ve yaratıcı bir ortamda hissetmelerinin ne kadar önemli olacağını umarım hep beraber anlayabiliriz. Rehberlik mesleğim vesilesiyle tanıştığım onlarca özel okul velilerinden bir süredir duyduğum ortak dilek çocuklarının bir an evvel yurtdışında bir okula kapağı atabilmeleri yönünde… Bir süredir yurtdışında eğitim almak, durumu olanlar için artık bir seçenekten öte zorunluluğa doğru eviriliyor. Nitekim Türk Yahudi Toplumu’nda da son on yılda, hatırı sayılır gencimizin gerek üniversite dönemlerinde gerekse de uygun nitelikte uluslararası iş fırsatları bulduğunda bu tercihe yöneldiğini gözlemliyoruz. Salgın döneminin tüm karanlığında bizleri mutlu edebilen olaylardan biri de online ortamda en azından onlarla farklı dernek-kurum organizasyonlarında bir araya gelip, yaşamlarına dair fikir edinebilmekti… Dilerim insanlığın doğuşuna ve sayısız medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu topraklar sorunlarla boğuşmak yerine insanlığın buluştuğu ve ürettiği bir köprü olmaya devam eder.
***
Tek yapmamız gereken birlikteliğimizi göstermek!
Bilindiği üzere Yahudi toplumu bu perşembe akşamı Purim Bayramı’na girecek. Persler döneminde Tanrı’nın kendisini doğal gibi gözüken olayların arkasına saklayarak bizlere mucizeyi aramamızı hatırlatan ve çocuklar için özellikle rengarenk kostümlerle adeta karnaval havasında olan bu mutlu bayramımızı umarım son kez ‘online’ bir şekilde ailelerimizle kutlayacağız. Purim Bayramı öncesi Ulus Özel Musevi Okulları idare ve öğretmenlerinin emekleriyle tek tek çocuklara özel hazırlanan Purim paketlerini gördüğümde tüm olumsuzluklara rağmen kültürümüzü aktarabilmek için bizlere düşen görevleri bir kez daha hatırladım. Son iki haftadır gerek okulumuzdan gerek sinagoglarımızdan gerekse de gençlik derneklerinden gelen mesajlarla adeta insanüstü bir çabayla “toplum olarak kalabilme” yolunda tüm gönüllülerimiz emek veriyor. Peki ya bizler? Evlerimizin konforlu ortamında tek yapmamız gereken, Purim’in mitzvalarını elimizden geldiğince yerine getirebilmek. Evet telefonun ucunda Yad gönüllülerine ulaşarak sizler de bu zor günlerde kardeşlerimizi mutlu edebilirsiniz. Tıpkı Yad Matan Baseter yetkililerinin belirttiği gibi “Hepimiz bilmeliyiz ki birimiz acı çekiyorsa, daha en basit temel ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa ne mutluluktan ne de birlikten söz edilemez. İnsanlar toplayarak değil, paylaşarak zenginleşir. İşte Purim Bayramının bize öğretisi budur. Paylaşarak birleşmek. Çünkü Purim günü hep beraber neşelenmek, hep beraber coşabilmek gerek.” Günümüzden 30 yıl sonra burada nasıl bir Yahudi toplumumuzun olacağını bizlerin bugün hep birlikte neler yapabileceğimiz belirleyecektir. Hep birlikte, el ele ve umutla Hag Purim Sameah!