Motivasyonunuzu mu kaybettiniz? Soğuk ve karanlık günler bir yana pandemi sürecinin etkileri ağır mı geliyor size? Belki de beyninizi şımartmanızın ve ona bir köpük banyosu yaptırmanızın vakti gelmiştir. Ne dersiniz?
Uzun yıllardır hayatımda önemli bir yer tutuyor.
Haftanın en az dört günü sistemli, tempolu, sürekli spor yapıyorum. Yaptıklarımı, yapabildiklerimi, bazan da beceriksizliklerimi sosyal medyadan paylaşıyorum. En başlarda spor hocamı tanıtmaktı amaç. Ama kısa sürede bu amaç anlamsızlaştı, paylaşımlarım tepki almaya, tepkiler beni düşündürmeye hatta eğlendirmeye, keyif vermeye başladı.
Kimi “kendimi neden bu kadar zorladığımı” soruyordu. “Neden?” diyorlardı, “Nedir bu hayattan alamadığın, nasıl bir hırstır bu?” Ben ise bir zorlama hissetmiyordum. Tabi ki gelişmek adına her seferinde belki bir tık öteye, bir minik bebek adımı ileri gidiyordum ama öyle aşırı zorlayıcı bir şekilde değil. Tatlı tatlı ilerliyordum... Ancak zaman içinde, o minik bebek adımları daha önce spor yapmamışlara zorlayıcı görünecek hale gelmişti. Derken “Bu hareketi bizden önce Dalia denedi mi?” diyen öğrencileri olmuştu spor hocamın, tıpkı “Dalia’nın yaptığı bu hareketi ben kaç seansta yapabilirim” diyerek ders alıp almamaya karar vermeye çalışan öğrenci adayları olduğu gibi. Hayatta nerede durduğuna göre şekilleniyordu insanın bakışı, algısı, düşüncesi.
Bu arada açık havada, sahilde, parkta çalışmaya başlamıştık. Kargalar ve martılarla köpekler eşlik eder olmuştu çalışmalarımıza. Keyifle yaptıkça kendiliğinden gelişen eğlenceli bir yaşam tarzına dönüşmüştü spor benim için. Tepkiler de çeşitlenmeye başladı haliyle. Bu sefer “Önüme o kadar spor videosu düşüyor, pek ilgi göstermiyordum ama en senin videolarını gördükçe aşka geldim, ben de bir spor/pilates dersine yazıldım. Hayatımda spor yoktu, sayende başladım” diyenler çoğalmaya başladı.
Ne mutlu ilham olabilene sevdiklerine.
Neydi peki benim çalışmalarımla ilgili paylaşımlarımı diğerlerinden ayrı kılan? Onları kişisel video albümüm olmasının ötesinde bir ilham kaynağına dönüştüren?
Doğal, gerçek ve samimi olmaları diye düşündüm önceleri. Sürekli paylaşımın da etkisi vardı. Ama sanırım en fazla enerji idi takipçilerimin dikkatini çeken. Sporu eğlenerek yapıyor olmamızdı. Sporu eğlenerek yaptığımız için daha motiveydik ve yine eğlenerek yaptığımız için sürekliliği de sağlamak bir sorun olmuyordu. Yaptığı her ne ise keyif alarak, eğlenerek yaptığında o işi, şu veya bu sebeple yapmak zorunda olduğu için değil de, yaptığı işin kendisi olduğunda, ışıl ışık parlıyordu insan. Ve bu parıltı soğuk ekranın ötesinden bile yansıyordu izleyicilere. Yapma hali ‘olma’ haline dönüşüyordu ve o olma hali idi ilham verici olan. Vermek için değil, kendine rağmen verdiğinde de değil, insanın kendisi yaptığı iş olabildiğinde bir ilham kaynağına dönüşüyordu.
Bu arada kendisi de gelişiyor, dönüşüyordu. Sportif aktivitelerin mutluluk hormonlarını aktive ettiği uzun yıllardır bilinen bir gerçek. New York Üniversitesi Nörobilim Doktoru Wendy Suzuki, motivasyonun düşük olduğu bu dönemde insanları her zamankinden daha fazla spor yapmaya teşvik ediyor. Üstelik diyor ki, “Spor yapmak, sizi sadece daha fit yapmaz, yeni beyin hücreleri geliştirmenize de yardımcı olur. Her spor yaptığınızda, beyninize bir nörokimyasal köpük banyosu yaptırmaktasınız. Düzenli köpük banyoları da uzun vadede Alzheimer ve bunamadan korunmanıza yardımcı olur.”
Birçoklarının hayatta kalma mücadelesi verdiği, kışın yavaş yavaş kendini bahara bıraktığı, karanlıkların aydınlıklara dönüşmeye hazırlandığı bu dönemde imkanlarımız ve becerilerimiz doğrultusunda, tabi ki kendinizi aşırı zorlamadan, her gün bir küçük bebek adımı daha fazla ama illa ki keyif alarak, eğlenerek, yaşamın tadını doya doya çıkarırcasına beyninize köpük banyoları yaptırmaya ne dersiniz?