Bizler dualarımızı toplu halde yapar hatta ‘minyan’ yokluğunda bazı bölümleri atlamak zorunda kalırız. Tanrı herkesin duasını duyan ve yanıt veren olduğuna göre neden bireysel dua yerine bir arada olmak bir başka deyişle toplum olarak hareket etmek çok daha önemlidir? Bununla ilgili olarak Divre Şaul adlı kaynağın getirdiği örneğe yakından bakacak ve TaNaH’ta yer alan bir öyküyü kısaca Zohar’ın bakışı altında irdelemeye çalışacağız.
Melahim II, 4:13’te, Peygamber Elişa, kendisine yardımcı olan, yer ve yemek hazırlayan Şunamlı bir kadına, onun adına Kral’a veya ordu komutanına bir şey söyleyebileceğini bildirir ve bir isteği olup olmadığını sorar. Kadının cevabı “Ben halkımın arasında oturuyorum” şeklinde gelir. Zohar’ın bu sözlere yaptığı açıklama, kadının hiçbir ayrıcalık istemediği ve kendisini halktan ayırma niyeti olmadığı yönündedir. Zira eğer bunu istemiş olsaydı, Tanrı katındaki yargısı da halktan ayrı bir şekilde gerçekleşecekti ve Yahudi geleneksel felsefesine göre, bir kişinin yargısı, bir toplumun yargısına göre daima daha ağır gerçekleşir. Zira bireyler günah işleyebilirler; fakat halk daima kutsaldır. İşte bu yüzdendir ki toplumsal olarak edilen duaların kabulü daha kolaydır.
Tora’da yer alan “Adımı andığın her yerde sana gelecek ve seni bereketlendireceğim” ifadesinde gelmek fiilinin gelecek zaman formu bir ‘vav’ harfinin ilavesiyle yazılmıştır. Her ne kadar Pirke Avot tek başına Tora öğrenenler için bu sözün söylendiğini öğretse de Rabiler bu sözcüğün farklı yazılışında bir giz arar.
Bu sözcüğün sayısal değerine baktığımızda ‘vav’ harfi eklendiğinde on sayısına ulaşırız. Bu da Tanrı’nın bizimle beraber dualara iştirak etmesi ve bizleri bereketlendirmesi için on kişiye yani ‘minyan’ dediğimiz topluluğa gereksinimiz olduğudur.