Pandemi dönemiyle birlikte hükümetler kendi şirketlerine ve vatandaşlarına birçok parasal destek, hibe, yardım ve kredi verdiler. Parasal genişleme inanılmaz boyutlara vardı. Sadece Amerikan Merkez Bankası FED’in bilançosu bu yazının yazıldığı saatlerde 7,56 trilyon dolar USD’a ulaşmıştı. Üstelik FED’in son toplantı tutanaklarından anladığımız kadarıyla her ay gerçekleştirdiği 120 milyar USD’lık tahvil alım programı, Amerikan ekonomisinde tatminkâr bir gelişme olana kadar da devam edecek.
Bütün bunlarla birlikte yatırımcılar açısından getiriler tatminkâr değil. Hisse senetleri piyasalarında teknoloji şirketleri dışında hemen hemen tüm sektörler pandeminin şirket kârlarını yok etmesi, geleceğe dönük beklentilerin de bir gün olumlu bir gün olumsuz seyretmesi nedeniyle risk iştahını çok düşük seviyelerde tutuyor. Özetle şirketler çalışamıyor, üretemiyor, yeterli ciro ve kâr elde edemiyorlar. Kâr olmayınca da kârdan dağıtılan pay ya çok düşük kalıyor ya da hiç olmuyor.
Pandeminin birinci döneminde (2020 yılı Mart-Nisan-Mayıs) tüm dünyada insanlar önce kapanmanın verdiği panik ve temel ihtiyaçları karşılama güdüsü ile harcamalarına devam etti. Pandeminin ikinci döneminde ise (2020 yılı Eylül ayından bu yana) evde kalanlar, pandeminin etkilerinin ne zaman tam olarak geçeceğini öngöremedikleri için bu kez gelirlerinden tasarruf etme dönemine geçtiler. Bu dönemde harcamalarda azalma, ihtiyaçları öteleme ve gelecek kaygısı ile tasarrufa yönelmek gibi temel güdüler ön plana çıktı.
Bir tarafta yatırım ve yatırımlardan sağlanacak kâr oranlarının düşük olması, diğer taraftan teknoloji şirketleri ile yaşanan yüksek kârın kısa sürede elde edilebileceğine yönelik gözlem, insanların ellerindeki tasarrufları alternatif yatırım alanlarına yönlendirmelerine imkân tanıdı.
Kripto paralar için böylece iki önemli husus aynı anda birleşmiş oldu:
Yüksek parasal bolluk ve bu döneme özgü artan tasarruflar
Kolay para kazanılabileceğinin keşfi
Bu iki unsur birleşince son dönemlerde kripto paralara yönelik bir ilgi ortaya çıktı.
Tabii sadece bu da değil.
Uzun zamandan beri bir tartışma konusu aldı başını gidiyor. Kripto paralar bir varlık mı yoksa para mı? Avrupa kıtası kripto paraları varlık olarak görüyor.
Bu kısmen doğru. Çünkü eğer bir değer hemen her yerde kabul görmüyorsa ve hepsinden önemlisi muhasebeleştirilemiyorsa, o değer para olarak kabul edilmez. Varlık olarak kabul edilmesi en çok ‘altın’ı vuruyor, o başka bir mevzu tabii.
İşte tam da bu noktada zaten talep için yeterli koşullar oluşmuşken, önemli bir toplumsal figür olan Elon Musk, bu talebi daha da artıracak iki hamle yaptı. Birinci hamle kendi Twitter bio’suna Bitcoin sembolü eklemesiydi ki aslında bu çok da spekülatif bir hareket olarak, Elon Musk’ın kişiliği ile de örtüşen bir hamle olarak dikkat çekti. Ama asıl önemli hamle yine Elon Musk’ın sahibi olduğu Tesla’dan geldi.
Tesla mevcut nakdinin (19,8 milyar USD) 1,5 milyar USD’lık kısmı ile (yaklaşık yüzde 7,5’a tekabül ediyor) Bitcoin aldığını ve yeni Tesla modellerinin Bitcoin ile satılabileceğini kamuya açıkladı.
Burada önemli nokta Bitcoin’in bir ödeme aracı olarak kabul edilebileceğinin açıklanması. Bu bir milat çünkü artık başkaca şirketlerin de kabul etmesi ile birlikte Bitcoin para olarak da kabul görebilecek.
Konuya yeni başlayanlar açısından merkez bankaları tarafından çıkarılması planlanan e-Euro, e-Dolar, e-TL ile kripto paraları karıştırmamak gerekiyor. En önemli fark kripto para arzının sınırlı olması ve arkasında çok yoğun ve maliyetli bir kripto para madenciliğinin olması.
Kripto para madenciliği, işlemleri onaylamak ve güvenliği artırmak için bilgisayar donanımının kripto ağı için matematiksel hesaplamalar yapması sürecidir. Örneğin Bitcoin madencileri, hizmetlerinin bir ödülü olarak, yeni oluşturulan Bitcoinlerle birlikte onayladıkları işlemler için işlem ücreti toplayabilir. Madencilik, ödüllerin ne kadar hesaplama yapıldığına göre bölüşüldüğü uzmanlaşmış ve rekabetçi bir pazardır.
Kripto para denince arzı sınırlı bir varlıktan bahsettiğimizi unutmamak en önemli konu. Örneğin Bitcoin’in maksimum arzının 21.000.000 adet olacağını söylemeden geçmeyelim.
Sonuçta ekonomi çok karmaşık değil. Arz ile talebin oluştuğu noktada fiyat oluşuyor. Bunu bilmek çok karmaşık gözüken konuları çözmek için bir başlangıç. Son dönemde özellikle Bitcoin’e yönelik kimi spekülatif söylemler, kimisi de Bitcoin kullanımını artırmaya yönelik eylemler hiç şüphesiz talebi inanılmaz derecede artırdı. Bu talep artışı, sınırlı arz ile karşı karşıya gelince fiyatı da tüm zamanların rekorunda oluşmaya başladı.
Bu yazıyı yazdığım saatlerde 1 Bitcoin’in değeri 57.000 USD’ı çoktan geçmişti.
Burada önemli olan ve dikkat edilmesi gereken husus, kâr amaçlı satışların mutlaka bir noktada geleceği (hiçbir varlık sonsuza kadar artmaz) ve Bitcoin’in bu fiyatının balon olup olmadığı hususu.
Balon konusu çok tartışmalı. Örneğin hisse senedi sonuçta şirketi temsil ediyor ve şirketin değerini az çok ölçüp, hisse senedinin bu değeri yansıtıp yansıtmadığını görebilirsiniz. Ya da bir konut aldığınızda, o konutun büyüklüğü, kullanılan malzemesi, bulunduğu muhit, o muhitteki kira tutarları yine az çok konutun fiyatında balon olup olmadığı hususunda size bilgi verir. Ama Bitcoin’i ya da başka bir kripto parayı bu anlamda ölçümlendirebilmek mümkün değil. Kripto paraların finansal sistem içerisindeki yeri de çok yeni olduğu için, hangi fiyatın tarihsel gerçekçi hangisinin aşırı alım ya da satım bölgesinde olduğunu analiz edebilmek çok zor.
Kripto paraların regülasyonu konusuna burada girmiyorum çünkü bu yazı ile tartışmak istediğim bir konu değil bu.
Tek gerçeklik kripto paraların artık hayatımızın içerisinde olduğu ve bunları tıpkı Roubini gibi toptan reddetmenin doğru olmayacağı.
Kripto paraların varlığının her reddedildiği noktada fiyatının rekorlar kırması da ayrı bir ironi.
Hepinize sağlıklı ve bol kazançlı günler dilerim…