Bir süre önce sosyal medyadan benimle ilgili bir paylaşımı ilettiklerinde, doğrusu nasıl da mutlu olmuştum. Hiç tanımadığım biri, son yayımlanan deneme kitabımı okumuş, oldukça etkilenmiş, düşündüklerini de arkadaşlarıyla paylaşmış. Söylediğine göre, bir süredir sorunlarla boğuştuğu hayatını, yazdıklarımın ışığında yeniden sorgulama ihtiyacı duymuş. Öyle ki, bu süreç içerisinde yaşadığı olumsuzluklara karşı, bakış açısı tümüyle değişmiş, sorunlarına farklı çözümler bulmuş, yaşamına bir anlam katmış. Kısacası bir süredir onu huzursuz eden düşüncelerden sıyrılmış. Bu paylaşımı okuduktan sonra, bir insana dokunmuş olmanın keyfini yaşadığımı söyleyebilirim.
Bu sözleri yazarken Orhan Pamuk’un Yeni Hayat romanının ilk tümcesini anımsadım: “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” Yıllar önce bu romanı okuduğumda bu giriş sözünden etkilenmiş, ama hiç üstünde durmamışım. Bu tümcenin, sözünü ettiğim paylaşım metninde nasıl gerçeğe dönüştüğünü okurken şunu düşündüm:
Bir insana dokunmak; sesle, sözle, kucaklayarak, yürekten… Ne güzel bir duygu!
Kimi insanlar vardır, meslekleri doğrudan hayatımızı iyileştirmeye yöneliktir; sağlık ve bilim alanında çalışanlar gibi… Kimi insanlar da hayatımızı güzelleştirmek için vardırlar; sanatçılar, yazarlar gibi… Onları yücelten, ölümsüz kılan, dokunuşlarıyla hayatımıza bir anlam katan bu insanlar değil midir? Sanatın hangi dalında isterlerse ürün vermiş olsunlar, düşüncelerimizi etkileyebiliyor, yüreklerimizi tutuşturabiliyorlarsa, zaten amacına ulaşmış oluyorlar. Bu dokunuşlara, hayatın her alanında, her zaman ihtiyacımız olduğunu biliyoruz. Bunların bazen bir dost sesiyle geldiğini görüyoruz, bazen bir şarkının ezgisinde, bazen bir kitabın tümcesinde, bazen de bir şiirde bu sıcaklığı buluyoruz. Orhan Veli, Anlatamıyorum şiirinde, başkalarından beklediği insanca yaklaşımı şu dizelerle dile getiriyor:
“Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?”
Anımsamaya çalışalım: Bu güne değin kimler geçti hayatımızdan, kimlerle kesişti yollarımız. İçlerinden kimi varlığıyla, kimi düşünceleriyle, kimi buluşlarıyla, kimi de kattığı değerlerle yaşamımızı iyileştirmiş, güzelleştirmiş. Yanı başımızda olamasalar da, varlıklarını bilerek, kendimizi daha güçlü gördük, tüm olumsuzluklar karşısında her zaman ayakta kalmayı başardık.
Tuğrul Tanyol, Gelecek Günlerin Şarabı şiirinde şöyle diyor:
“dokunmak gözle başlar
…sonra söz girer araya”
Sözüme bir nokta koymadan, şunu söylemek istiyorum:
Dokunmak, yalnız olmadığımızı bilmek, bunu karşımızdaki insana bildirmektir…
Hayata bir anlam katmaktır…
Duyumsamak, duyumsatmaktır…
Mutlu olmak, mutlu edebilmektir…
Hepsinden önemlisi dokunmak, sevmek, sevilmektir.