Gündeliğin orta halli Araf'ı

Ferhat ATİK Köşe Yazısı
10 Mart 2021 Çarşamba

İnsanlar tarihi kendi kendilerine yaşarlar ve yazarlar. Ancak bu süreç keyfi yaşanan ve keyfi yazılan bir süreç değildir. Genellikle tarih yazıcılar, kendileri yaşarken yazılacakları geleceğe, kendilerinden önce yaşayanları ve yaşananları ise bugüne taşırlar. Bu nedenle tarih kavramına bir tür, geçmişin belirlediği koşullar altında yazılanlar denebilir. Olay örgüsüne böyle bakarsak, Marks’ın dediği bir sözün gerçekliği ile yüzleşiriz: “Tüm ölü kuşakların geleneği, yaşayanların beynine bir kâbus gibi çöker.” Marks ekler: “Tıpkı yeni bir dil öğrenmeye başlayan birinin, öğrendiklerini her zaman ana diline tercüme ettiği ama bu yeni dilin ruhuna tamamen vakıf olan birinin ancak eskisini hatırlamadığında ve bu yeni dili kullanacağı sırada kendi dilini unuttuğu takdirde düşüncelerini açıkça anlatabildiği gibi.”

Modernleşme ve geleneksel olanın birbirleri ile olumlamalı ilişkileri üzerine düşünmemiz mümkündür. Özellikle Sufizmin destekleyici unsuruna değinirsek olumlu düşünce meselesine yaklaşırız. Bunun üzerine derinlemesine bir anlam içeren yukarıdaki ilk paragrafı sizlerle paylaşmanın tamamlayıcı olacağını düşündüm. Yenilikçi düşünmek ve modernize olmak eylemi içine yukarıdaki paragrafta yer alan ifade ile “ölü kuşakların geleneği” gibi sorunsal bir kavram içerir. Yukarıdaki teoremde de anlaşılacağı gibi geçmiş; gelecek kurmada uyumlu bir kurgu yapılmadığı ve iç içeliğin sentezi bir ahenge yer verilerek gelecekle uyumlaştırılmadığı durumlarda, bir kâbus gibi çöker yaşayanların beyinlerine.

Önceden edinilmiş arkaik düşüncelere, yenileri yaratılırken olumlamalı katkı sunacak öz aranmalıdır. Bu öz mevcut neslin iyi niyeti ile doğru orantılıdır. Nesil önceden edinileni tam arkaik bir paydaya çekerse, geleceğe katkı koyan bir tecrübe olarak anılması söz konusu değildir. Kendi dönemini temsil etmeye devam eder ve yapılabilecek yeni her şeyi “tam yeni” olması gibi bir akımla yalnız bırakır. Bu zaman kaybıdır, geçmişten edinilemeyenin yerine hep sil baştan eklemek demektir. Var olanın geliştirilmesine yönelik enerji yerine sil baştanlarla yürümek paha biçilmez olan ömür için bir cezadır.

Bu ceza, felsefik zaman düzleminde, derinlikten mahrum kalmamızı, hatta -İslami olmayan anlamı ile- gündeliğin orta halli arafını yaşamamızı sağlar. Bu bir çözülmedir, erimedir. Bu bir diasporadır. Topluma endekslendiğinde, çekirdek aileye kapanan, otorite tanımaz, bencil bir yapıyı yaratmaktır. Kurtarıcı olan ise, rasyonel düşüncedir. Bu düşünce yöntemi ile ortak kültürü yeniden inşa etme ve bunu yaparken, ölü nesillerin kâbus olmasına engel olmak için bugünü, geçmiş-gelecek arasında sentez yapabilen bir köprü olarak ve gidimli kullanabilmektir.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün