Geçtiğimiz cumartesi akşamı özel bir gruba bir süredir Zoom üzerinden süregelen Yahudi mirası ve kültürü seminerlerimin bir parçası olarak ‘Bizans ve Osmanlı dönemi Türk Yahudileri’ konusunu işledim. Seminerin soru cevap bölümünde katılımcılarımızdan merak dolu keyifli soruları alırken bir misafirimizin heyecanlı sorusu karşısında takip ettiği kaynakları anlamam pek uzun sürmedi… Misafirimiz bir taraftan “Yahudileri çok sevdiğini, benim gibi vatanını seven değerli Yahudiler tanıdığını belirtirken” öte yandan da konumuz olmamasına karşın artık bir an evvel İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesi’ne dur dememiz gerektiğinden başlayıp, Armageddon’a karşı bizleri korumak istediğine dair ‘sıra dışı’ görüşleriyle beni sadece güldürdü… Misafirimize konuyla ilgili okuduğu kaynakları sorduğumda sadece birkaç malum YouTube kanalını izlediğini belirtmişti. Maalesef şaşırmamıştım…
Geçtiğimiz hafta gazetem Şalom yeni reform paketi kapsamında ‘Ayrımcılık ve Nefret Suçları ile Mücadele’ konusunu manşetten okuyucularına duyurdu. Kimi yurtdışında yaşayan dindaşlarımız bu haber üzerinden “İnanmadığınız konuları savunmaya devam edin” demeye varan ağır ithamlarda bile bulundu. Nitekim devletin en üst makamı tarafından kamuoyuna duyurulan maddelerde ayrımcılık ve nefret suçları ile Türk Ceza Kanunu’nda yapılacak düzenlemelerle etkin mücadeleden bahsediliyor ve farklı inanç gruplarını kucaklayan birçok yeni madde de din ve vicdan özgürlüğü kapsamında ele alınıyor. Peki, tüm bu temennilerin uygulanabilmesi uzun zamandır adeta “antisemitizmi ağız alışkanlığı” haline getirmiş ve toplumda kanaat önderi olarak görülen kimi şahıslara nasıl mümkün olabilecekti? Reform Paketi’nin açıklanmasının üzerinden daha bir hafta geçmeden kutsal Şabat akşamımızda TV100 isimli kanaldaki programda ‘Muharref Tevrat’tan Gargat Ağacı’na’, antisemitizm reyting olarak kullanılmaya devam ediyordu. Malum kişiler bu cezai yükümlülüklerden her daim mahrum tutulacaklarından emin, bol keseden dinimize, inancımıza ve kutsalımıza atıp tutmaya devam etmekte beis görmüyorlardı. Her hafta aynı paralellikte Yahudilik üzerinden dini antisemitizm yapmaktan çekinmeyen o çok iyi bildiğimiz sözde gazetelerin de cezai müeyyidelere tabi tutulacağı gün ben de bir Türk Yahudi’si olarak bu ülkede nefret suçları adına ilk defa hatırı sayılır bir adım atıldığını görüp, geleceğe dair umut besleyebileceğim…
***
Bir Damla Talih ya da Dil Yarası ne fark eder? Yeter ki yürekler bir olsun…
Geçtiğimiz ay değerli dostum Kornelia Binicewicz’e resmi olarak paylaşmadan bu konuyu haber yapmayacağıma söz vermiştim. Nihayet geçtiğimiz günlerde projenin gerçekleştiğini öğrendim. ‘Bir Damla Talih’ adını taşıyan projede popüler müzik tarihinde yapılan araştırmalarla 1960’lardan 2000’lere kadar, Türkiye ve İsrail müziği arasındaki tarihsel bağlantılar, esinlenmeler ve uyarlamaların hikâyesi anlatılıyor. Burada beni heyecanlandıran özellikle projeye de ismini veren, Orhan Gencebay’ın ‘Dil Yarası’ şarkısının 1980’li yıllarda İsrail’de Zehava Ben imzalı ‘Bir Damla Talih’ uyarlaması ile karşılık bulmasıydı. O dönemde farklı müzik türleri incelenmiş ve arabesk müzik İsrail’deki işçi sınıfının da ağırlıklı olarak sesi oluvermişti. Kornelia bu benzerliği bizlere şu sözlerle aktarıyor: “İsrail ve Türkiye’den müzikleri arşivlerken şarkıların birbirleriyle çok benzer olduklarını, bazen tamamen aynı olduklarını fark ettim. Bu çarpıcı benzerliğin ardındaki sosyal ve kültürel süreçleri anlamaya karar verdim.” Evet yürekler bir olunca, duygular ortak olunca farklı sözlerle de olsa müzik bizleri birleştirebilmekteydi.
***
Benim Bir Hayalim Var!
Benim bir hayalim var! Salgın bitip de rahatlıkla sokağa çıkabildiğimizde şehrin farklı noktalarında şöyle bir hafta sürecek bir Yahudi Kültürü Festivali düzenleyelim. Ama şu bizim Avrupa Yahudi Kültürü Günleri gibi büyük bir emek ve özveriye rağmen bir günlük tadımlık değil, uzun soluklu, performans sanatçılarından sokak etkinliklerine Balat, Hasköy, Kuzguncuk, Yeldeğirmeni ve Galata başta olmak üzere şehrin Yahudi mirasını yerli ve yabancı misafirlerimize tanıtacak yerel yönetimlerin desteğiyle daha kapsamlı bir etkinlik düşünüyorum. Şu sıralar İzmir’in Kemeraltı Bölgesinde Yahudi mirasını tanıtmaya yönelik bir süredir devam eden hummalı bir çalışmayı feyz alarak izlemekteyim. Dilerim tıpkı Kemeraltı’ndaki sinagoglarımız gibi bizler de unutulmuş semtlerimizdeki tarihi sinagoglarımızı toplumsal hayata kazandırabiliriz