Biliyor musunuz?
Bu oranlar Birleşmiş Milletler Kadın Çalışmaları bölümümün bizlere sunduğu oranlar.
Bu arada Dünya Bankasının 2019 yılı için verdiği dünya nüfusunun içindeki kadın oranı yüzde 49,584. Toplam nüfusun nerdeyse yarısı kadın.
Üzerinde durmaya değer çok ciddi bir oransal sorun yatıyor burada. Sizce de öyle değil mi?
Aylar önce katıldığım bir doğa turunda -yıllardır cinsiyet eşitliğine dair düşünmeme ve bu konuyu tekrar tekrar yazılarıma taşımama rağmen- bir kadın pilot ile tanıştığımda, -neyse ki içimden- “Vaaay! Bravo vallahi, kadın pilot” tepkisini verdiğimi fark edip kendimden utanmıştım. Sonra kendisine durumu anlatıp utanarak özür dilediğimde, öğrendim ki Türk Hava Yollarında yaklaşık 5000 pilotun arasında sadece 200 kadın pilot görev yapmaktaymış. Bu benim fark ettiğim tek bir örnek. Ancak, THY gibi birçok kurumda üst düzey kadın yöneticilerin oranı düşük. Peki bu sizce tek başına kurumların hatası mı? Kadınların üst düzey yönetimlerde yer alması için devletlerin, akademinin, özel sektörün el ele verip gerekli düzenlemeleri yapması ve yerleştirmesi gerekmez mi?
Eğitim sistemlerinin yeniden düzenlenmesi, çocuk ve yaşlı bakım sistemlerinin geliştirilmesi gibi uygulamalar tabi ki önemli...
Ama bir de düşünce sistematiğimizi değiştirmemiz gerekiyor.
Yine BM Kadın Çalışmaları ekibinin donelerine bakıyoruz. Konunun en temelindeki sorun oradan bize göz kırpıyor:
Dünya kadın nüfusunun yüzde 43’ü, erkek nüfusunun ise yüzde 53’ü erkeklerin kadınlara göre daha başarılı politik liderler olacağına inanıyor.
Kadın olsun erkek olsun, insanın kendisi başarılı olacağına inanmıyorsa, o alanda ne yola çıkar, ne eğitim alır. O alanı düşünmez bile! Başarısız olacağına inandığı bir yolda çırpınmak neden?
Dolayısıyla inanç ve düşünce sistemlerimizi kökünden dönüştürmemiz gerek. Yukarıdaki örnekten yola çıkarak, Ocak 2020 itibariyle Türk Hava Yollarında görev alan 211 kadın pilota selam olsun. Onlar, tıpkı öncüleri Bedriye Tahir Gökmen, Sabiha Gökçen ve Emel Arman gibi inanç sistemlerimizi dönüştürmenin yolunu açıyorlar. Seçme şansım olsaydı, uçuşlarımda kadın kaptanları bile isteye tercih ederdim.
Bir de Anıt Sayaç’a bakalım istedim. 408 çıktı karşıma. 408! Anıt Sayaç’a göre 2020 yılı boyunca şiddetten ölen kadınların sayısı. Onlar sadece bir sayı değil. Her biri evlat, ana, kardeş. Her biri bir değer, bir nefes, bir can. Her biri, insan!
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Kutlamalar ve hatta çiçekler havada uçuşuyor yıllardır, günün anlamı konuşuluyor. Kutlamaları bir kenara bırakıp da dönelim kendimize bakalım bir de. Demet Evgar’ın 2021 Kadınlar Günü için çekilen reklam filminde dile getirdiği soruları düşünelim biraz da...
Hangimiz
Pandemi döneminde çok oturduk, çok düşündük, kendimizi nasıl geliştirebiliriz, neyi nasıl daha güzel yapabiliriz diye düşündük.
Şimdi kutlamaları bir kenara bırakalım ve bir de bu konuyu düşünelim:
Dünya nüfusunun yüzde 50’sini oluşturan kadınların her alanda ve her düzeyde yüzde 50 yer almasını sağlamak üzere her birimiz, -ben, sen, o; ayrı ayrı ve biz; hep birlikte- hemen, şimdi, şu anda hangi inancımızı değiştirmek, hangi noktada eyleme geçmek mecburiyetindeyiz? İnançlarımızın hangileri taraflı? Otomatik kullandığımız sözlerin, günlük davranış şekillerimizin hangileri taraflı düşünmeli ve fark etmeliyiz. Çünkü ancak düşündükçe fark edebileceğiz. Ve ancak fark ettikçe harekete geçip bu tabloyu dönüştürmemiz mümkün olacak.
O zaman ancak kadın ya da erkek, çocuk ya da ergen, dini ya da meşrebi her ne olursa olsun bu ülkedeki herkes yaşam coşkusu ile doğacak. Günleri kutlamaktan vaz geçip, insanı yüceltelim artık.
Günü kutlamak yerine mesela şiddet gören bir kadına, bir çocuğa bir şefkat anı sunalım bir de. O zaman anlam kazanır gün.
Unutmayalım ki şiddet illa fiziksel şiddet değildir, şefkat ve sevgi içermeyen her düşünce, her davranış bir nebze şiddet içerir.
Öyle bir yaşayalım ki yaşamı, her an, her davranışımız bir kutlama olsun, o kadar ki kutlama ihtiyacı kalmasın.