Ekonomik reform paketi açıklanmadan önce, vatandaşlardan iş insanlarına, akademisyenlerden analistlere kadar bir nabız yoklaması yaptım. Açıkçası kimsede heyecan yoktu. Heyecanın ve beklentinin bitmiş olması iyi bir durum değil açıkçası. Çünkü, heyecanın kalmadığı yerde güven de kalmaz. Maalesef durum bu.
Reformlar açıklandıktan hemen sonra açıklanan maddeler ile ilgili bir video çekip YouTube'da paylaştım. Videonun sonuna doğru "Bunlar reform anlamına gelir mi?" diye sordum, "Bana göre değil" diye de fikrimi belirttim. Bunun sebebini şöyle açıklayayım: Cumhurbaşkanı Erdoğan reform paketini açıklarken bir anda "Enflasyonla mücadeleyi bir kenara koyduk" dedi. Benim gibi Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarını yakından takip edenler için, o cümlenin metinde olmadığı ve kendisinin enflasyonu önceliğe koymadığını düşündüğünün altını bilhassa çizmek istediği aşikardı. Dolayısıyla açıklama metninde yer alan enflasyonla mücadele içeren başlıklar ‘teknik temenni’ kıvamına kavuşuverdi bir anda.
İkinci sebep, açıklanan paketteki kamu maliyesinden istihdama, dış ticaretten kurumsal adımlara kadar birçok maddenin 2003 yılından beri açıklanan paketlerde de söylenen, ama tam olarak gerçekleştirilmemiş maddeleri olmasıydı. Dr. Ozan Bingöl'ün Cuma akşamı ‘Vergiye Dair’ web sitesinde paylaştığı makale1 bu görüşümü iyice kuvvetlendirdi. Çünkü paketin maddeleri açıklandıkça "Ben bunları bir yerden hatırlıyorum ama…" dedim.
Üçüncü sebep ise, reform kelimesinin içini dolduracak bir - iki madde haricinde, reform anlamına gelen bir yeniliğin olmamasıydı. ‘Acil Eylem Planı’ ile ‘Yeni Ekonomiye Geçiş’ gibi daha önce açılan paketlerin sentezine benzeyen bir açıklamaydı bana göre.
Tabii, birçok sivil toplum kuruluşu açıklanan maddelerin özetini gayet detaylı ve özenli bir şekilde hazırladı ve bizlere gönderdi. Hemen hemen herkesin bu bilgi notlarına ulaştığını tahmin ettiğim için tek tek maddelerin üzerinden geçmeyeceğim. Ama kendi bakış açımdan bir özet yapıp paylaşmak istedim.
Bir kere metnin içinde daha önce çokça rastladığımız daha önceden başlatılmış olan işlerin biraz daha iyi yapılması için kurgulanmış ya da mevzuatı var olan ama düzgün uygulanmayan maddeler vardı. Bir önceki ekonomi yönetimi de kamu kaynaklarının etkin kullanımı, hazine tek hesabı, kamuda tasarruf, borç yapısı ve vadesi ile ilgili temenniler, vergi muafiyetleri ve uzlaşmaları gibi maddeler açıklamıştı. Herhalde bunlar tam olarak yerine getirilmediği için Yeni Ekonomi Yönetimi tekrar vaatte bulunuyor.
Enflasyonla mücadele konusunda, yukarıda da belirttiğim gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konuda negatif bir cümle sarf etti ama metindeki maddelere yine bir göz atalım derim. Gıda ürünlerinde üretimden tezgâha kadar her noktayı izleyen bir komite kurulacağı anlaşılıyor. Bu komite her aşamadaki anormallikleri rapor edecek. Buna ek olarak, tarım ürünlerinin piyasaya ulaştırılmasında modern ve dijital metotlar uygulanacağı müjdesi veriliyor. Gıda haricinde de enflasyonu yükselten unsurlar için bir de ‘Fiyat İzleme Komitesi’ kuruluyor. Hal Yasası tekrar ele alınacak, öyle gözüküyor. Enflasyonla mücadeleye destek için, kamudaki fiyat artışları da bundan sonra hedef enflasyona göre yapılacak.
Bunların birçoğu ‘acil eylem planı’ ya da "artık bu şekilde davranacağız haberiniz olsun" tadında diyebilirim. Pek azı da bugüne kadar yapılması gereken ama yapılmamış işleri kapsıyor.
‘Devrim’ niteliğinde bir uygulamayı finansla alakalı maddelerde buldum açıkçası. Bono ve tahvilleri temerrüde düşmüş firmalar için bir Garanti Fonu kurulacak ve destek verilecek. ABD ve AB'de olduğu gibi. Bir başka maddede ise sorunlu kredilerle alakalı da girişim sermayesi fonları kurulacak deniyor ama bu işi yapan varlık yönetim şirketleri de var. "Acaba tam olarak ne amaçlanıyor?" diye kendi kendime sorarken, varlık yönetim şirketleri için uygulanan damga vergisi, harç ve KKDF istisnasının süresiz devam edeceğini gördüm. Özetle, olumlu bir şeyler düşünülmüş ama kafalar karışıklığı da yok değil. Risk Merkezinin yeniden yapılandırılmasından neyin amaçlandığını da yakında anlarız.
Katılım finans kurumları, yani faizsiz finans kurumları konusunda sanırım yurt dışından ciddi bir kaynak beklentisi var ki, tek çatı altında birleştirileceği açıklandı. TROY'un için de "tek çatı altında birleştirme" amacı var. Böylelikle VISA, MASTER ve diğer ödeme sistemlerine verilen komisyonların azaltılması hedefleniyor. Yani dışarıdan kaynak getirirken, dışarıya kaynak kaçmayacak. Reform diyemem ama iyi niyetli çalışmalar desem, hak yememiş olurum.
Kripto paralara giderek artan ilgi sebebiyle, dijital para çalışmaları hızlanacak gibi gözüküyor. Demek ki pek yakında nakit para hayatımızdan kalkacak ve dijital para devreye girecek. Böylelikle kayıt dışılık azalacak, vergiye tabi faaliyetlerin sayısı artacak. Bu gerçekleşirse hem ‘devrim’ hem de ‘reform’ olur desem yanlış olmaz.
Projelerin ve Firmaların Sermaye Piyasaları yoluyla finansmana kavuşması da maddeler arasındaydı. Yavaş ilerlese de zaten devam eden bir süreç olduğundan reform sayılmadığı gibi yenilik de sayılmaz. Yeşil enerji ve çevre projelerinin bu kapsama alınması olumlu bir yaklaşım olmuş. ‘Kitle Fonlaması’ ise genç girişimciler için geliştirilecek işler arasında yer alıyor.
BES sisteminin ve havuzunun güçlendirilmesi için yaş sınırının kalktığı ve her türlü kurumdaki emeklilik birikimlerinin bu havuza transferi zorunlu hale geldiği anlaşılıyor. Bu gerçekleştiğinde BES'teki paraların nasıl değerlendirileceği yakından takip edilmeli.
Kamu tarafında reform anlamına gelebilecek bir maddeye rastlamak için detaylı şekilde baktım. Kamu - özel işbirliği kanunu bir reform anlamına gelir mi bilemem ama bu tip yatırımlarda tek bir kanunla muhatap olmak olumlu bir yaklaşım diyebilirim. Dijital vergi dairesi, dijital vergi denetimi, şeffaf kamu ihaleleri ve alımları, kamu alımlarında yerli üretime odaklanma gibi maddeleri de reform olarak nitelendirilemez. Ancak bu konularda bugüne kadar direnen kamuya bu işleri yaptırabilmek ‘devrim’ olabilir mesela. Şaka yapmıyorum.
"Komite ve komisyon sayısını artırmak fayda verecek mi?"
Pandemideki tecrübeler bir Sağlık Endüstrisi Başkanlığı kurulması ihtiyacı doğurmuş. Bir de ‘Yazılım Donanım Endüstrileri Başkanlığı’ kuruluyor. Eğer bürokrasi yaratmayacak ise sıkıntı yok ama şunu da belirtmeliyim: Eğer yeni birimler açılıyorsa, eskiden bu işleri yapan birimler varsa onlar lağvedilmeli. Aksi takdirde karar katmanlarının sayısını artırmış oluruz. Yine işler yavaşlar.
Bir başka maddede, maalesef KGF destekleri ihracatçı sektörlerin tamamına değil, 5. ve 6. bölgelerdeki yatırımlar için düşünülmüş. Yıllardır derdimizi anlatamıyoruz, yine anlatamamışız diyorum. Fazla da bir şey söylemek istemiyorum.
Enerji verimliliği desteklerinin artırılması oldukça önemli bir madde diyebilirim. Doğal gaz piyasasının yeniden düzenlemesi, madencilik-petrol-doğal gaz arama ve üretiminde yatırım ortamının iyileştirilmesi de benzer şekilde reform olmasa da, güçlü ve olumlu yenilikler.
Yurt dışında lojistik merkezlerinin açılacağına dair müjde aslında bir yıldan fazladır üzerinde çalışılan bir projeydi. Mevzuatı da neredeyse çıkmak üzereydi. Eğer gerçekleşirse ‘devrim’ niteliğinde olur, ihracatın önü açılır. Yüksek teknolojide kümelenme, EXİMBANK'ın yeniden yapılanarak KGF ile beraber yüksek katma değer ve nitelikli istihdama destek verecek hale getirilmesi tam anlamıyla bir ‘hayat tarzı değişikliği’ olacak. Reform olarak nitelendirilebilir.
İstihdam tarafında ise, yıllardır yapılanların aynısı işler var desem yanlış olmaz. Ancak hükümetin işsizliğin boyunu ciddiye aldığına dair bir işaret olduğu için eleştirmek istemiyorum. Sektörel beceri ve dijital yeteneğin artırılması için bazı destekler eklenmiş. hayırlısı diyorum.
Bu arada yukarıda belirttiğim yeni komisyon veya komitelere iki tane daha ekleniyor. Bir tanesi Cumhurbaşkanlığına bağlı Ekonomi Koordinasyon Kurulu. "Zaten bir tane vardı" diyenleri duyar gibiyim. Ben de biliyorum. Hatta aklıma şu soru da geliyor: "Cumhurbaşkanlığına bağlı bir Ekonomi Politikaları Kurulu da vardı, şimdi iki tane mi oldu, yoksa bir önceki lağvediliyor da bu mu kuruluyor, ya da ikisi birden mi var olacak?" Daha önce kurulan komitelerin pek azının işlevi hakkında bilgi sahibi olduğumuz için doğru yol bu mudur, onu da bilemedim.
Bir de Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı Finansal İstikrar Komitesi kuruluyor. Merakım şu: Komiteler, danışmanlar, komisyonlar vs. derken asıl icraatı yapan bakanlar ve bürokratlar ne düşünüyor? Her şeyi merkezileştirme yaklaşımı işleri aksattığı için bu sefer de işleri birden fazla birime dağıtma yaklaşımı mı benimsendi? Halihazırda görevli olanlara en fazla bir görev daha verilebileceği açıklandığına göre, atıl duran kişiler yeni komisyonlar ya da komitelere mi atanacak? Bu sorulara cevap vermek güç ama bunların reform olmadığı kesin.
Hazır olun bir kurum daha geliyor: Yatırım Uyuşmazlığı Kurumu. İdare ile sorun yaşayan yatırımcılar problemlerini burada çözecek. Burada bir eleştirim var: Kanunlarla korunması gereken hakları koruyamadığımız için bu görevi kurumlara havale ediyoruz gibi gözüküyor. Aslında enflasyonla mücadeleden teşviklere, yatırımlardan tasarrufa kadar haklarımızı koruyan kanunlar mevcut. Ancak bunlar doğru şekilde uygulanmadığı için ekonomik parametreler bozuluyor, maliyetler artıyor ve vatandaş mağdur oluyor. Bunları gidermek için yeni kurumlar icat etmek yerine kanunları adaletle uygulasak olmaz mı? Yorumu size bırakıyorum.
Belki de reform kelimesinin anlamını dolduracak en doğru yaklaşım TÜİK'in bağlı kuruluş değil ilişkili kuruluş olması. Eğer gerçekten Merkez Bankası kanununda olduğu gibi devletin işlerini yapan ama siyasetten bağımsız bir kuruma dönüşürse, kaybettiği itibarı geri alabilir. Merkez Bankası bu aralar itibarı geri almaya başlarken, hem TÜİK hem de Türkiye için önemli bir adım olur.
Yukarıda anlattıklarım çerçevesinde, siz de kendi değerlendirmenizi metnin orijinal halinden kontrol ederek yapın. Size göre açıklananlar reform mu değil mi, kendi kararınızı kendiniz verin.
1 https://vergiyedair.com/2021/03/13/ekonomi-reformlarimiz-nereden-nereye/