TaNaH Şir Aşirim’de doğanın çiçeklenme, uyanma zamanının geldiğini ‘nitsanim niru baarets’ ifadesiyle belirtir. Doğada yavaş yavaş çiçekler görülmeye başlanmıştır. Bunun ardından şarkı söyleme zamanı olan ‘et azamir’ gelecektir ve bülbüllerin sesi duyulmaya başlayacaktır. Baharda uyanmayı anlatan bu ifadeler içinde bulunduğumuz Nisan ayı için söylenmiştir. Bu uyanış sadece cismani anlamda değildir. Hazırlanan matsa ve uzaklaştırılan hamets sayesinde içimizdeki ruhanilik de uyanma aşamasındadır. Hamets içinde yalanı, kibri ve gururu barındırır. Matsa ise daha mütevazı daha sakin daha ruhani bir yaşam demektir. Mayalanmadan uzak durmaya hazırlandığımız bu günlerde aslında her ne koşul altında olursa olsun ruhaniliğimizi daha yukarılara taşıma imkânımız da vardır.
Bir kartal çocuklarının bulunduğu yuvaya birden inerek onları korkutmak istemez. Aksine etrafta daireler çizer ve bunun sonunda yuvaya iner. Tanrı, Moşe ile konuşmak istediği zaman onu önce ‘sevgiyle’ çağırır. Kitabımız Vayikra bunun için ‘Vayikra el Moşe’ demektedir. Sevgiyle ismini iki kez söyleyip çağırdıktan sonra onunla konuşmaya başlar.
‘Baale hayim’ olarak nitelendirdiğimiz hayvanlar, doğanın emrettiği şekilde davranır. İçgüdülerinde merhamet ve bunun gibi insani duygular yoktur. Ancak insan bundan daha farklı davranır. Çünkü düşünme yetisine sahiptir. İnsan bir hayvan gibi çıplak ve doğum dediğimiz olayla dünyaya gelir. Zamanla eğitimle insanlığını kazanır ve sonunda kendisini bulur. İşte düşünmeden davranan ve içindeki ‘hayvani’ hislere göre hareket ederek suç işleyen bir kişi bunu affettirmek için ‘korban’ dediğimiz ritüeli uygulamak zorundadır.
Tanrı ile Avraam arasında olan antlaşmada Bene Yisrael Gemara Masehet Megila’ya göre iki şekilde tasvir edilir. Göklerdeki yıldızlar ve yerdeki toz. Her ikisi sayıca çokluğu ifade ederler. Ancak burada bir mesaj vardır. Bene Yisrael yükseldiği zaman göklerdeki yıldızlar gibi olur. Ancak düştüğü zaman da yerdeki toza benzer. Sefer Ahinuh’un verdiği bilgi ışığında düşerek yerdeki toz kadar küçülen kişi bu düşüşünü bertaraf etmek için ‘itkarvut’ dediğimiz bir olguya ihtiyaç duyar ki bu da ‘korban’ dediğimiz rütüelle gerçekleşir. Elbette bütün korbanlar suç ile ilgili değildir. ‘Nedava’ dediğimiz içten, kalpten gelen korbanlar da vardır. Bunu da anımsamak gereklidir.
Kişi korban getireceği zaman öncelikle kendini yakınlaştırmak zorundadır. Korban sadece bir ritüeldir. Bunu yerine getirmenin ilk şartı kendini Tanrı’ya içtenlikle yakınlaştırmaktır.
İnsanın vücudu cismani olarak içinde ruhanilik olmadan hiçbir şey ifade etmez. Ruhaniliğin üç merkezi olan karaciğer, kalp ve beyin Arizal’a göre üç ruhani esas tarafından kontrol edilir. Karaciğer isteklerin, arzuların, yemek içmek, çoğalmak gibi ihtiyaçların şekillendiği yerdir. Hayvanlarda da yer alan bu istekler onlarda da bulunan ‘Nefeş’ tarafından düzenlenir. Hisler kalbin alanına girer. Burası da ‘Ruah’ dediğimiz oluşum tarafından düzenlenir. Duygular, kibir, üzüntü, sevinç, öfke gibi duyguların şekillendiği kalbin üzerinde bir yer vardır ki o da beyindir. Neşama tarafından kontrol edilen beyin düşünceleri oluşturur. Bunun sonunda da beyin (moah), kalp (lev) ve karaciğer (kaved) şeklinde gelişen davranışlar bizleri kendi kendimizin kralı haline getirir. Yani doğru olan çizgi bu doğrultudadır. Bu şekilde Tanrı’ya yaklaşmak mümkün olacaktır.