Birkaç gün önce sinema dünyası insanları kahkahaya boğan ama aynı zamanda, içinde fırtınalar kopan Charlie Chaplin’i bir kez daha andı.
Onun yaşam felsefesine dönüşen, çoğumuzun bildiği üç cümlesini hatırlatmak istedim. “Bu dünyada hiçbir olay kalıcı değil, hatta sorunlarımız bile… Yağmurda yürümeyi severim çünkü gözyaşlarım fark edilmez. Hayatta en çok boşa harcanan gün, gülmediğimiz günlerdir.”
***
Pazar sabahı aldığım bir haberle yüzümdeki tebessüm bir anda uçup gitti. Bir dostumuzu daha yitirmiştik. Birilerinin kaybını duyduğumuzda, “Yaşlıydı, çok çekti, kurtuldu” gibi yorumlar yaparız. Bu kez hiçbir söz diyemedim. Donup kaldım.
***
COVID-19 artık özelden çıkıp genele yayıldı. Onun için yazmakta bir sakınca bulmuyorum.
Şalom’un Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas’ın yıllardır kaleme aldığı yazılar arasında iki tanesi beni çok etkilemiştir. Biri babasının vefatından sonra yazdığı yazı, ikincisi COVID’e yakalanıp iyileştikten sonra yazdığı…
Bu süreçte hissettikleri zaman ötesi bir yolculuktu sanki ve hiçliği çok iyi yansıtmıştı.
Ne var ki, bu sonu bilinmeyen virüsten kurtulamayanlar da oldu. Toplum düşünüldüğünden çok fazla kayıplar verdi. Her biri ayrı ayrı özel insanlardı.
***
‘Çaço’ eski Adalıydı. O dönemde Maden tarafında yaşayan herkes birbirini tanırdı. Anne ve babasıyla oturduğu Türk Yılmaz No: 43’ün -kapı numarası sonradan 47 olarak değişti- bitmeyen merdivenlerini çıkarken, sokak kapısının önünde kim varsa sohbet ederdi. Hep güler yüzlü, hep yardımseverdi…
Zaman içine Maden yolları ayrıldı. Herkes çoluk çocuğa karıştı. Sonradan eşiyle de arkadaş oldum. Çaço hep aynı Çaço olarak kaldı. Şöyle ki genelde iki çift sokakta karşılaştığında özellikle de bayanlar arkadaşsa erkekler üç adım geride durup sohbetin bitmesini bekler. Çok garipsediğim bir davranış tarzıdır. Çaço ise her rastladığımızda, eşiyle birlikte yanımıza gelir, sohbet dörtlü olarak sürdürülürdü. Her ‘bye bye’ın ardından da muhakkak iyi bir temenni sözcüğü eklerdi. COVID, yanından geçip gitmeliydi, Çaço. Olmadı. Tüm sevenlerine bu erken ayrılık için sabır diliyorum. Gülen yüzler hiç unutulmaz.
***
Tora, “Acıyı paylaşacaksın ama günlük yaşamını sürdürmeye devam edeceksin” der.
Pesah’ı en küçük çekirdek aile olarak kutlama fikrini benimsedik. İnsan nelere alışmıyor ki… Yine de tünelin ucunda hep bir ümit var.
Ailemizde sadece Pesah’ta ortaya çıkarılan çok önemli bir obje var: Anneannemden kalan ‘burmuelo’ tavası. Çukurları daha derin olduğu için ‘burmuelo’lar normalden büyük görünümdedirler. Kızartılması çok daha uzun sürse de zahmetine değer. Söz konusu tava her yıl bayramın iki günü annem, yengem ve bizim ev arasında gidip gelir. Bu sene aynı trafik yaşanır mı, emin değilim. Alışkanlıkları kaldırmak, en çok çocuklar açısından ağırıma gidiyor. Yapsam da torunun evine varana kadar, yuvarlak burmuelolar gözleme gibi dümdüz olur. O zaman da gelenekselliğini yitirir.
Bu sene gözlerim bordo renkli kadife kipa’yı da arayacak. Büyükbabam Jak Beresi’den, babama, ardından kardeşime geçen kipa… Ne ilginç, iki basit obje hâlâ dört nesli ayakta tutuyor.
Sağlıkla kalın.
Hag Pesah Sameah.