Türkiye'de çalışan Yahudi gazeteci!

Mois GABAY Köşe Yazısı
24 Mart 2021 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta değerli arkadaşımız Karel Valansi’nin sosyal medyada, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun 18 Mart Çanakkale Zaferi paylaşımında Yahudi toplumundan bahsedilmemesi ile ilgili attığı mesajdan yola çıkarak, Takvim ve benzeri gazeteler tarafından hedef gösterilmesi, bizlere maalesef çok alışık olduğumuz bir senaryoyu hatırlattı. Gazetedeki sözde haberi görür görmez yüksek lisans yıllarımdan aklımda kalan ‘Gazetecilik Meslek İlkeleri’ maddelerini tekrardan bir açıp baktım. İlgili şahıs bu sözde haberi kaleme alarak bir ilki daha başarmış, basın meslek ilkelerinin de neredeyse tümünü çiğnemişti.

Uzun zamandır birçok meslektaşımızın unuttuğu veya bilerek unutmayı seçtiği basın meslek ilkeleri neydi biliyor muyuz? İşte size birkaç madde… Gazetecinin temel görevi, gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden aktarmaktır. Gazeteci, demokratik değerlere ve insan haklarına aykırı yayın yapmamalıdır. Kişileri ve kuruluşları, eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez. Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında, yayın konusu olamaz. Irka, milliyete, etnik kökene, cinsel kimliğe, cinsel yönelime, dile, dine ve mezhebe yönelik ayrımcılığı teşvik edecek yayın yapılmamalıdır.

Söz konusu gazete yayınladığı haberin başlığında “Türkiye’de çalışan Yahudi gazeteci” ve “Türk’e düşman Yahudi’ye dost” ifadeleri ile arkadaşımızın ‘Türk’ olmadığını ima ederek, 2500 yılı aşkın bu topraklarda yaşayan Yahudi toplumuna hakaret etmektedir. Üstüne üstlük haber başlığında ve içeriğinde yaptığı karşılaştırma ile kendince Yahudi toplumunu eşit vatandaş statüsünde görmeyip, Türk saymamaktadır. Bütün bunlar da yetmiyormuş gibi, malum gazete yazarımızın izni olmadan fotoğrafını paylaşmakta ve kendisini daha evvel de bir başka ‘özür’ haberi ile hedef göstermektedir. Bana kalırsa uzun vadede gazetenin bir başka amacı da bu haberle eğer kendi cenahından değilse siyasilere “Yahudi ile ilişkinize dikkat edin! Çok fazla Yahudi ile konuşursanız sizi de haber yaparız!” üstü kapalı tehdidini de savurmasıydı. Nitekim, geçmişte röportaj için görüştüğüm bazı siyasilerin “Sadece Yahudi değil de tüm azınlıklarla birlikte söylesek, yapsak” gibi imaları da, bazen göz göre göre antisemitizme tepki gösterememeleri de işte bu tip haberler yüzünden, “Yahudi dostu görülmek” kaygısından kaynaklanmaktadır. Siyasi organların daha çok yeni ‘nefrete karşı etkin önlem’ planı açıkladığı bir dönemde bu haberi ve benzerlerini her gün aynı gazetelerde okumak insana ister istemez “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!” dedirtiyor.

Bir Türk Yahudi’sinin ‘özgürlük’ sınırları, en ufak haklı bir serzenişinde malum gazete ve kanallarda hedef gösterilmesine kadardır. Nitekim liyakatli gazetecilerin azınlıkta kaldığı bir dönemde, yaşanan açık seçik antisemitizmin alternatif medya dışında yer bulamaması da beni hiç şaşırtmadı. İşte tam da bu sebepten birçok dindaşımız toplum içinde genelde görünür olmamayı, çoğu zamanda Yahudi kimliklerini gizlemeyi seçerler… Bu seçim aynı zamanda Yahudi milletinin yüzyıllardır süregelen hayatta kalma refleksinin de bir parçasıdır. Çok iyi bilirler ki, Yahudi kimliklerini belli etmek güvenli olmayan bir ortamda malum soruların, imaların da yapılmasına ve ötekileştirmeye ortam açabilir.

Bütün bu kapkara tablo içinde şükür ki, bu mevcut gazetelerin her gün zehirlemeye çalıştığı, seslendiği kitleler içinde kendini yetiştirebilen, sorgulayan, bakış açısını değiştirmekten korkmayan ve doğruyu arayan gerçek dostlarımız var. Geçtiğimiz günlerde ‘Bizans ve Osmanlı Dönemi Türk Yahudi Tarihi’ üzerine yaptığım sunuma katılan bir hanımefendi ile seminer sonunda ‘Siyonizm nedir? Ne değildir?’ konusu üzerinden ‘Siyonizm soslu antisemitizm’ konusuna kadar keyifli bir fikir alışverişi gerçekleştirdik. Konuşmanın sonunda “Her konuda fikir birliğimiz olması gerekmiyor. Ancak siz bu konuda en rahat konuşabildiğim kişisiniz” cevabı seminerin en güzel hediyesiydi.

Doğrularımızın her zaman sizlerin doğruları ile aynı olması gerekmiyor. Yeter ki, gözümüzü çok renkliliğe, kulağımızı da çok sesliliğe alıştıralım. Bu vatanı hepimiz için yaşanabilir bir yer yapma ortak ideali altında birleşelim. Belden aşağı vurmaya çalışan, kutsalımıza nefret söyleminde bulunanlara, yanlışa hep beraber ses verebilelim. Birlikte daha iyi bir gelecek dileğiyle! 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün