Türkiye ve ABD arasında Doğu Akdeniz’de geçtiğimiz günlerde ortak eğitim gerçekleştirildi. ABD ile ilişkilerimiz kontrollü gerginlik evresinde geçeceğe benziyor. Konu ile görüşlerine başvurduğum EDAM Güvenlik Savunma Programı Direktörü Dr. Can Kasapoğlu ise gerek NATO gerek ikili stratejik ilişkiler çerçevesinde önceden planlanan askeri çalışmaların siyasi mesaj içermeyen bir tarafı olduğunda, CAATSA varken dahi durumun tam bir ‘multirack’ yani ‘çok yollu diplomasi’olduğu görüşünde. Hatırlarsanız CAATSA, ABD’nin, ‘Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası’ olarak bilinen yasa ve ABD Kongresi’nin Türkiye’ye S-400 füze savunma sistemi alımı sebebiyle yaptırım uygulanması ısrarının arkasında bu yasa vardı. CAATSA, 2 Ağustos 2017’de Başkan Trump’ın imzasıyla yürürlüğe girmiş ve İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların da dayanağı haline gelmişti.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve ABD arasında Doğu Akdeniz’de ortak çalışabilirliği artırmaya yönelik kapsamlı eğitimler gerçekleştirecek. TSK ve ABD unsurları Doğu Akdeniz’de 19 Mart günü ortak eğitim yaptı. Açıklama Milli Savunma Bakanlığı'ndan geldi. Edinilen bilgiye göre Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı TCG Gemlik, Rodos güneyinde ABD’nin Eisenhower Uçak Gemisi Görev Grubu ile bir araya gelerek ortak eğitim faaliyetinde bulunacak. Söz konusu görev grubunda bir süre seyir yapacak TCG Gemlik’in ardından 18 Mart’ta Doğu Akdeniz’de genişletilmiş eğitimler gerçekleştirilecek. Deniz Kuvvetleri Komutanlığından firkateynler ve Hava Kuvvetleri Komutanlığına bağlı uçakların katılımıyla Eisenhower Uçak Gemisi Görev Grubu ile Doğu Akdeniz’de geçiş eğitimleri yapılacak.
Rusya Stratejik Konjonktür Merkezinden askeri uzman Oleg Ponomarenko, Sputnik'e yaptığı açıklamada, "Elbette bu tür tatbikatlar, ilişkilerin dönüşü olmayan noktaya kaymasına izin vermeyerek, bunları belirli bir notada tutma amacı taşıyor. Genel olarak bu tür tatbikatların temelinde, tarafların askeri ihtiyacı ve gerçek endişelerinden ziyade siyasi yaklaşım üstün oluyor. Bu yaklaşım, her iki ülkenin NATO üyesi olduğu hakikatine dayanıyor" yorumunda bulundu. "Gerçek şu ki, aralarında hâlâ belirli ve oldukça derin ve karşılıklı bir bağımlılık var. Amerikalıların birden Türkiye'deki üslerinden vazgeçmeyi göze alabileceğini zannetmem" ifadelerini kullandı. Ponomarenko, bu konuyla ilgili şu değerlendirmede bulundu:
"Türkiye, bölgenin merkezi ve çok güçlü bir aktörü. Ne Yunanistan, ne de başka bir ülke, Türkiye'nin yerini tam anlamıyla alamaz. Fakat diğer yandan Amerikalıların yaklaşımlarını da biliyoruz. Eğer ABD, risklerini bir yerde çeşitlendirme imkanını görürse bunu yapar. Bu nedenle, bölgedeki değişen durum ve Türkiye ile aralarında artan çelişkiler göz önüne alındığında Amerikalılar, uzun vadede kendilerini garantiye ve güvene almak için Yunan alternatifini değerlendiriyordur."
Milli Savunma Bakanlığının Twitter hesabında 20 Mart’ta yapılan paylaşımda, "Joint Protected Entry Exercise kapsamında ABD Deniz Kuvvetlerine ait dört adet F-18 savaş uçağına uluslararası hava sahasında Hava Kuvvetleri Komutanlığımız tarafından yakıt ikmali yapılarak karşılıklı eğitimler icra edildi" ifadeleri kullanıldı. Paylaşımda, yakıt ikmali yapılan anlara ilişkin videoya da yer verildi. ABD Deniz Kuvvetlerine ait dört adet F-18 savaş uçağına, Türk Hava Kuvvetleri tarafından uluslararası hava sahasında yakıt ikmali yapıldı.
Bütün bunlardan bir anlam çıkarabilmek, büyük anlamlar yüklemek olası görünmese de ABD ve Türkiye arasında yürütülen diplomasinin bazı ipuçları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Güvenlik ve Dış Politikalar Danışmanı, sözcüsü İbrahim Kalın’ın 8 Mart’ta Bloomberg’te yayınlanan ABD’ye sunduğu önerilerinde görünüyor. Kalın, Türkiye’nin Rusya ile bir yandan Suriye, Libya, Ukrayna gibi alanlarda ters düşerken, örneğin S-400 gibi stratejik bir alanda işbirliği yapmasını ABD’yle ilişkilere de model olarak öneriyor. Her zamanki gibi ‘paranın kokusu dünyayı yönetiyor’. Biden’ın da dış politikada ittifaklarını güçlendirmek anlayışında olduğu görülüyor. NATO üyesi olan Türkiye’nin gözden çıkarılamayacak kadar değerli bir müttefik oluşu Biden’ın da radarında. Karşılıklı olarak tavizlerin el verdiği ölçüde verildiği ilişkiler yumağında AB ile Türkiye arasındaki görüşmelerde Türkiye’nin AB’den kopmamasının bizzat Biden tarafında tavsiye olarak verildiği; HDP’nin kapatılması, İstanbul Sözleşmesi’nin feshi, insan hakları ve demokrasi konularındaki gelişmelerin ise ne Biden’ın ne de AB’nin radarında olmadığı anlaşılıyor. Dolayısıyla yine memleketimizin gündemine dönerek ‘yan başına dön başına’durumumuza devam etmek durumundayız sonucuna varıyorum. Güzel günleri umut ederek…