Hayattan aldığımız dersler elbette ki önemlidir. Ayrıca iyi yazarların, düşünürlerin kitapları da, aldığım keyifle birlikte, beni olumlu yönde etkilediklerini düşünüyordum. Aslında bunların bana kazandırdığı erdemlerden söz etmek bile gereksiz. Daha önemlisi hayat görüşümün, insanlara olan yaklaşımımın yıllar içinde nasıl değiştiğini, günlük yaşamıma olduğu kadar, yazdığım denemelere nasıl yansıdığını görebiliyorum. Bu yazılarımda deneyimlerimi, düşüncelerimi paylaşırken aslında anlattıklarımla kendimi oluşturduğumu da biliyorum. Nitekim kırk yıl önce dile getirdiğim bir görüşün ya da yaptığım bir eleştirinin, aradan geçen süre boyunca okumalar, yaşanmışlıklar ışığında nasıl geliştiğini, olgunlaştığını fark edebiliyorum.
Kısacası şunu söylemek istiyorum: Yazdığım denemelerin okuru nasıl etkilediğini elbette ki bilemem; ama herkesten önce benim, olumlu bir yolda ilerlememi sağladığını biliyorum: Okuyarak, düşünerek, sorgulayarak, paylaşarak…
Kimi zaman yaşadıklarımı yazıya dökerken, kimi zaman da yazdıklarımı yaşamaya çalışıyorum. Bu arada kendi gelişimim bir yana, özellikle insan ilişkilerindeki sınırları çizmekte giderek daha başarılı olduğumu görebiliyorum. Kuşkusuz elde ettiğim birikimler kadar yılların verdiği deneyimler de bu sonuçta etkili olabiliyor. Öyle ki geçmişe göre kimi olaylara karşı olan tepkilerim sertleşirken, kimine de çok daha hoşgörülü yaklaşabiliyorum. Zaman ve yaşanmışlıklar, çok şeyi değiştirebiliyor.
Ünlü Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’in şu sözünü anımsadım: “Kırk yıl sonra öğrendiğim en önemli şey hayır demek oldu.”
Sanırım Márquez’in bu sözle dile getirmek istediği, bir davranışı, bir duruşu belirtmek kadar, insanın özgür iradesini kullanma yeteneğinin ne denli önemli olduğunu vurgulamaktır. Kimi zaman birçoğumuz, başkalarına karşı olumsuz görünmenin, onlara hayır diyememenin sıkıntısını yaşıyoruz. Bu yüzden ortaya çıkan bazı sorunlarımızı bastırıyor, erteliyor ya da giderek büyütüyoruz. Hatta kırıcı olmamak adına gerçek düşüncelerimizi gizleme durumunda kalıyoruz. Oysaki olgunlaştıkça “evet” ya da “hayır” sözcüklerini daha akılcı ve daha dengeli kullanabilmemiz gerekiyor. Bu örnekler yaşantımız içinde bize küçük birer ayrıntı gibi gelebilir, oysaki onlardan birinin bile tüm hayatımızı değiştirdiğini yeri geldiğinde görebiliyoruz.
Arada bir Fernando Savater’in, Oğluma Ahlâk Üstüne Öğütler kitabını karıştırırım. Yazar verdiği tüm öğütlerin sonunda oğluna, yalnızca yürüme biçimlerini öğrettiğini söyler. Ne kendisinin ne de başkalarının onu omuzlarına alıp taşıma hakkına sahip olmadıklarını da sözlerine ekler. Son bir öğütle sözünü noktalar: “Seçmek söz konusu olduğuna göre, yüzünü duvara döndürecek seçimler değil, ardından sana çok sayıda başka olası seçeneklerin yolunu açacak seçimleri yapmaya çalış her zaman. Seni, başkalarına, yeni yaşantılara, mutlu olmanın çeşitli yollarına açan şeyi seç. Seni kapatan, seni gömen şeyden kaçın. Sonrası için bahtın açık olsun!”
Hayatımız boyunca farklı seçimlerle karşı karşıya kalıyoruz. Kimi zaman yalnızca bir evet ya da hayır sözcüğü yaşantımızı değiştirmede önemli bir etken oluyor. Bu yüzden bulunduğumuz her kavşağın başında, seçeceğimiz yolun geleceğimizi şekillendirdiğini düşünüyorum.