Hangi aşıyı olursak olalım, yapımızda genetik bir terslik var. İşleri zora sokmakta hayli yetenekliyiz. Örneğin, bu sene çoğunluk Seder sofrasına iki ya da dört kişi oturduk. Ya mutfakta neler oldu?
Aslında evin hanımı için dört ya da on dört kişiye yemek pişirmek arasında çok fark yok. Sadece bir türlü doğru hesaplanmayan miktarlar değişiyor. Öncesinde yapılan alışveriş türü aynı. Yumurtalar kartonlarca, tam Pesah zamanı fiyatları yükselen enginarlar, keza ıspanaklar yine en az beş kez yıkanıyor, balık yiyorsanız o da fırsatçılara yakalanmadan çok önce alınıp buzlukta yerini alıyor, cevizin kilosu yine tavan yapıyor… Hazırlık aşamasında ise kızartma kokuları eve dağılmasın diye aspiratör ve mutfak penceresi sonuna kadar açılıyor. İş başında olan kişi cereyanda kalmadan bir an evvel özgürlüğüne kavuşmak için azami çabayı gösteriyor. Gün yetmeyip kek yapımı akşam yemeğinden sonrasına kalınca ‘mikserin sesini yavaşlat, televizyonu duyamıyoruz’ gibi iltifatlar da kulağa hoş geliyor. Gülü seven dikenine katlanır. ‘Matsa dokunuyor’ deyip sabah kahvaltısından başlayıp akşama kadar günde bir kek yenirse, ‘çok önemli maçlar’ izlense bile mikser müziği bir türlü bitmez…
Az kişi de olsanız, bayram sofrası özenle hazırlanır. Beyaz masa örtüsü yine kırmızı şarap lekeleriyle çiçek bahçesine döner, büfenin dibindeki servis tabaklarını almak için eğildiğinizde yine ‘ahh’ sesiyle ayağa kalkarsınız, çatal/bıçaklar yine kılıflarından çıkar…
Kısaca, harcanan enerjide pek bir fark yoktur.
En çok gıpta ettiğim, kimi hanımların ölçüyü doğru tutturma yeteneğidir. Enginar adam başı bir adet, tezpişti yemek sonrası kişi başı bir tane… Ya birileri daha fazla isterse? İnanın kimse istemez! Asla başaramayacağım bir yöntemdir. Ne annemin evinde, ne de büyük annelerimden öyle öğrenmedim. İstesem bile gözüm doymaz. Ananeleri yaşadığım şekliyle sürdürebilmek en büyük keyfim.
***
Korona sohbeti daha uzun süre devam edecek gibi…
Kullanılan aşı türü bollandıkça, şımarıklıklar da arttı. “Biraz bekleseydik de gelecek olan diğer türünü yaptırsaydık” benzeri konuşmaları duyuyor ve yorum getirmiyorum.
Bilinçli olarak aşı yapmayanları kınamıyorum, ancak taşıyıcı olabilecekleri için kızıyorum.
‘Şimdilik kalsın’ diyen kararsızlar için aşı türleri ile etkinlik oranlarını hatırlatıyorum. Belki işlerine yarar…
Louis Bitton tarzını tercih edenlere yüzde 95 etkili, BioNTech ve Moderna; Furferry sevenlere yüzde 92 etkili Sputnik; Kristiyan Diyor tarzını yeğleyenlere yüzde 70 etkili Astra-Zeneca ve Marie Antoinette’in ünlü özdeyişinin tersine uyarlanmış şekliyle “Pasta bulamıyorsanız ekmek yiyin”i benimseyenler için yüzde 50 etkili Sinovac.
Saydıklarım dünya ülkelerinde en çok kullanılan aşılar. Doğru anlaşıldığından emin olma açısından bir kez daha vurgulayayım, ‘ekmek velinimetimizdir’ ve ülkemizde henüz sadece Sinovac kullanılmaktadır.
Ne yazık ki virüs şimdilerde çocuklarda da sıkça görülmeye başlandı.
Doktorlar toplumda etkin bir bağışıklık sağlanması için nüfusun çoğunluğunun aşılanması gerektiğini ısrarla tekrarlıyor.
***
Pesah sonrasında kolesterolünüzün düşük, antikorunuzun bol olmasını dilerim.
Son zamanlarda sosyal medyanın mizah unsurları arasında, nedense (!) çok beğenilen bir cümle var. “Yazlıkları denedim. Bir tek güneş gözlükleri uydu…”
Sadece ilettim.
Sağlıkla kalın.