Yahudi Düşüncesi
Yazının başlığı, akla şöyle bir soru getirebilir: Dinsel atalarından ateist bilimcilerine kadar tüm Yahudileri temsil edecek ‘ortak bir düşünceden’ söz edilebilir mi?
Bu yazı dizisi, bunun mümkün olduğunu, her ne kadar paradoksal gözükse de, temel bir fikrin Yahudi düşüncesini tipik kıldığını ileri sürecek.
Akılcı İnancın… İnançlı Akla Dönüşmesi
Yahudilerin adil bir toplumda yaşama ihtiyacına yanıt veren dinsel düşünceye, ‘akılcı inanç’ adını vereceğim… Doğada şaşmaz bir düzenin hüküm sürdüğüne inanan bilimsel çalışmaya ise, ‘inançlı akıl’ diyeceğim.
Yahudi düşüncesindeki gelişmenin inançtan akla doğru değil, tam ters yönde olduğunu göstermeye çalışacağım.
Seçilmiş Halk… Seçilmiş Tanrı
Yahudiler, seçilmiş halk olduklarına inanırlar. Söz konusu ‘seçilmişlik’ şudur: Tanrı, tüm halklar arasından Yahudileri seçmiş ve Tora’sını1 onlara vermiştir.
Tabii işe diğer taraftan bakıp, Yahudilerin de Tanrı’yı seçmiş olduğunu söylemek mümkündür… Yahudi düşüncesini ‘tipik’ kılan öge, işte bu Tanrı nosyonudur. O’nunla bütünleşmeyi düşleyen mistik Yahudi’den, tanrıtanımaz aydınına kadar, Tanrı fikri Yahudi düşüncesinden hiç eksik olmaz.
***
ANTİK ÇAĞLAR
Yahudi düşüncesinin, ‘başlangıçta’, birbirine paralel üç amacı vardı:Dinsel-bilimsel amaç: Kozmosun sırrını çözmek, evrene hakim olan müthiş gücü anlamak ve -mümkünse- onunla iletişim kurmak.
Yahudi devleti kurulduğunda, kutsal kitaplar, bu üç amaca hizmet etti… Yani hem hakim bilimsel düşünce, hem devletin teokratik anayasası, hem de Yahudi bireyin tapınma ritüeli olarak işlev gördü.
Devletin yıkılışından sonra, artık asıl kaygı, tapınağın yokluğunda Yahudilerin nasıl bir arada tutulacağıydı… Aynı kutsal kitaplar, sürgündeki ulusun soyut ya da ‘hayalet devletinin’ teokratik anayasasına dönüştü.
Yahudi Devleti tekrar kurulana kadar, Yahudileri bir arada tutmak gerekiyordu… Gelenekleri sorgulamak bir sabotaj sayılacak, müsamaha gösterilmeyecekti… “Bütün bunlardan size ne?..” diyerek gelenekleri sorgulayan ‘kötü oğulun’ toplumdan kovulması gerekecekti2.
Böylece, Yahudi düşüncesi yüzyıllar boyunca din adamlarının kontrolünde, geleneklerine sıkı sıkıya bağlı kaldı… Tüm yaratıcılığını yitirdi… Yeni düşüncelere kulaklarını kapadı… Ulusun devamı sağlanmış… düşünmenin ‘ertelenmesine’ göz yumulmuştu.
***
İSPANYA
Bu durum, 12. yüzyıla kadar sürdü… Bu arada, Yunan ve Arap felsefeleri iyice olgunlaşmış ve zamanın yıldızı İspanya’da, düşünen Yahudileri cezbetmeye başlamıştı. Kutsal metinlerle, Aristo ve İbn Rüşt öğretileri arasındaki çelişkiler, Yahudi ‘elitini’ sıkıntıya sokmuştu:
Bu sıkıntılı duruma çare bulmak, hem haham, hem hekim, hem de filozof olan Maimonides’e düşecekti3… Rambam, bu kararsız ve mahcup elite hitaben, Şaşkınların Kılavuzu adını verdiği bir kitap yazdı. Amacı, dinsel öğretiyle rasyonel düşünce arasında bir diyalog kurmak, uzlaşmalarını sağlamaktı.
Maimonides, Musa’nın Tanrı’ya: “Bana yollarını bildir ki seni bileyim!”4 diye yakarışını aktarıyor ve şöyle yorumluyordu: Tanrı, sadece dolaylı olarak, yani doğadaki tezahürleriyle bilinebilirdi…
Bu fikir, dinsel düşüncenin bilimselliğe geçiş noktasıydı… Maimonides, Spinoza’dan geçerek Einstein’a kadar uzanacak bir düşünce silsilesinin ilk tohumlarını atmış oluyordu: Doğa yasalarını anlamakla, Tanrıyı anlamak aynı şeydi.
Tanrı ne kişiliği olan bir varlıktı, ne de ‘insan biçimli’… Tanrı’yı bir insan gibi imgelemek, putperestlikti… Tanrı hakkında edinebileceğimiz en üstün bilgi, onu anlamamızın mümkün olmadığıydı… O’nun var olduğunu bilirdik çünkü ‘yolları’ Doğadaki tezahürlerinde dile geliyordu.
Maimonides’in bu ‘ilerici’ düşünceleri, geleneklere öncelik verenlerin tepkisini çekmekte gecikmedi… Engizisyon, Şaşkınların Kılavuzu’nu halk önünde yakmaya ikna edildi… Tutucularla ilericiler arasındaki çatışmada ilk raundu, tutucular kazanmış oldu.
(Sonraki Yazı: AMSTERDAM)
1 İbranice: Tevrat, Teori.
2 Pesah Hagada’sında 4 oğul anlatısı (bilge, kötü, naif ve sormayı bilmeyen)
3 Rav Moşe Ben Maymon (RaMBaM)
4 Tevrat: Çıkış 33.13