1930’ların sonunda Avrupa’da veba gibi yayılan Naziler, insanlık tarihinin göreceği en büyük katliamı gerçekleştirdi. Sadece savaş esnasında hayatını kaybeden insanlar dışında altı milyon Yahudi de hayatını kaybetti. Ölümün, soykırımın dini, dili olmaz elbette. Holokost, ya da ‘A-Şoa’, yani dünya üzerinden Yahudilerin hepsini ortadan kaldırma düşüncesi, Naziler’in temel felsefelerinden biriydi. Üstün Aryan ırkı, Yahudiler yüzüden ilerleyememişti. Bugün de bu hastalıklı düşüncenin uzantılarını Kıta Avrupası veya başka coğrafyalarda maalesef hâlâ görmekteyiz. Bu politik akımlar, ama öyle ama böyle radikal milliyetçi eğilimler olarak değerlendirilmektedir. İçinde yaşadığımız şu günlerde, hatta pandemi döneminde bile bu düşüncenin artıklarını yeşil sahalarda da bazen görebiliyoruz.
Naziler, bu dönemde başta Aşkenazlar olmak üzere altı milyon Yahudi’nin öldürülmesinden doğrudan sorumludur. Tarihi çarpıtma, gerçekleri farklı açıdan gösterme ustası, demagog Hitler’e göre, Yahudiler, dinsel bazı nedenlerden dolayı da ortadan tamamen kaldırılmalıydı. Zaten Engizisyon Dönemi, Fransa’da Dreyfus Olayı ve yerel bazda birçok antisemit uygulamaya maruz kalan Yahudiler için ölüm fermanı, ‘Kristal Gece’ ile birlikte imzalanmış, ‘Kesin Çözüm’ (Final Solution) ile birlikte toplama kamplarında uygulamaya konulmuştu.
Bu olaylardan Karaylar da nasibini almıştı. Bazı Nazi kaynaklarına göre, Karay nüfusunun bir bölümü, Nazilerin Ukrayna’yı işgali esnasında katledilmişti. Babi Yar Katliamı’nda 200 Karay kasıtlı bir şekilde Naziler tarafından öldürülmüştü. Yerel direnişlere doğrudan destek veren bazı Karaylar da yine acımasızca katledilmişti. 1942’de Vichy Fransa’sında ise, Karaylar Yahudi olarak kabul edilip, isimleri tek tek Nazilere veriliyor ve ölüme gönderiliyordu.
1938'den 1944'e kadar Nazi bürokrasisi Karayların Yahudi kökenli olup olmadıkları, Yahudiliği uygulayıp uygulamadıkları ve Yahudi muamelesi görmeleri gerekip gerekmediği sorunsalını incelemiş ve onların ırksal kökenine ve dinine ilişkin Nazi görüşleri, onların Türk olduğuna yönelik bir anlayışın egemen olması ile önemli bir rol oynamıştı. Aynı zamanda Warren Green’in Ulusal Arşiv’de bulunan Alman belgelerinden, YIVO Enstitüsü arşivlerinden, bağımsız bir Fransız kuruluşu olan Center de Documentation Juive Contemporaire (Çağdaş Yahudi Belgeleri Merkezi olarak çevrilebilir) arşivlerinden ve Yad Vaşem’den edindiği bilgiler doğrultusunda Karayların belirgin Rus karşıtı söylemleri ve çeşitli Türk ve Kafkas gruplarının liderleri tarafından dile getirilen anti-komünist söylemler nedeniyle birçok üst düzey Nazi yetkilisi tarafından iyi karşılandığı belirtilir. Ancak 25 Eylül 1941'de Erich von Manstein komutasındaki Alman 11. Ordusunun, Kırım Yarımadasını işgal etmesiyle üç farklı Yahudi grubu ayırt etme sorunu ortaya çıkar: Aşkenazlar, Kırımçaklar ve Karaylar. 1926 nüfus sayımında yarımadada Yahudi nüfus çatısı altında yer alan nüfusun yaklaşık 60 bin Aşkenaz, 6.400’i Kırımçak ve 8.300’ü Karaylardır. Green, ilk dokuz ayda 90 binden fazla insanın katledildiği ve Yahudi sınıfından olanların yanı sıra listede Çingenelerin ve istenmeyen çeşitli mezheplerin yer aldığını söyler. Nazilerin, Aşkenazların ‘Yahudiliğine’ yönelik hiçbir şüphesi olmamasına rağmen Kırımçaklar ve Karaylar, aynı yarımadada yüzyıllardır ikamet eden Müslüman Tatar nüfusuna karışmış, kültürel olarak asimile olmuş, onların dilini benimsemiş, ancak bu dili İbrani harfleriyle yazmıştır. Karaylar için kaderin değişmesi Green’e göre bazı olaylarla gerçekleşir. Biri, Nazi Almanyası'nda SS-Gruppenführer ve SD iç tümeninin başı olan Otto Ohlendorf’un Kırımçaklar ve Karaylar arasındaki farkı mercek altına alışı, diğeri de ruhani lider Sheraya Szapszal tarafından Başbakan Alfred Rosenberg'e yollanan mektupta Polonya Karaim topluluğu tarafından tanınma talebinde bulunmasıdır. Ayrıca Aralık 1941’de hazırlanan raporda, Kırımçakların Tatar dilini konuşan ve yerli halkla evlenen Yahudiler olduğu belirtilirken, Karayların yalnızca Yahudilerle aynı yemini etmeleri dışında hiçbir benzer yönünün olmadığı, özgün bir grup olduğu yazılır. Dolayısıyla bu gelişmelerin ardından soykırım, Kırımçaklar ve Aşkenazlara yöneltilir. Sonuç olarak 11 Aralık 1941’de listelenen tüm Yahudiler Simferopol sokaklarında dökülür. İsimleri listelenen Yahudilerin tıp merkezinin yakınında toplanması emredilir. Kırımçaklar başka bir yerde toplanacaktır... Nürnberg Duruşmasında infaz, Alman SS görevlisi ve Einsatzkommando 11b komutanı olan Karl Rudolf Werner Braune tarafından ayrıntılı olarak şu şekilde anlatılır:
Soru: İnfazı denetlediniz mi?
Cevap: Evet, benim sorumluluğumda gerçekleşti. Bay Ohlendorf'la infaz yerindeydim ve infazın gerçekleştiğine kendimizi ikna edene kadar orada kaldık. (...)
Soru: Bu infazlarda Kırımçaklar da vuruldu mu?
Cevap: Evet. Bu vesileyle Simferopol'da yaşayan Kırımçaklar da vuruldu.
2 Ocak 1942 tarihli raporda 6 Kasım - 15 Aralık 1941 arasında 17.645 Yahudi, 2.503 Kırımçak, 824 Çingene ve 212 komünizm yanlısı partizanın infaz edildiği belirtilir. 16 Nisan 1942 tarihli bir raporda ise Kırım’ın ‘Saf Yahudi’ (Judenrein) ilan edildiği yer alır ve hâlâ saklanmakta olduğu düşünülen birkaç yüz Yahudi, Nazilerce aranmaya devam eder.
Sebebi ne olursa olsun, Musa’nın takipçileri, On Emrin koruyucuları ve Türkçenin bir başka lehçesini konuşan topluluklar, Nazilerden zarar ve zulum görmüştür. Yakın tarih bunu böyle yazmaktadır. Gelecek kuşaklar da bunu böyle bilecektir.
(Daha geniş bilgi için bkz: Green, W. (1984). The Fate of the Crimean Jewish Communities: Ashkenazim, Krimchaks and Karaites. Jewish Social Studies, 46 (2): 169-176.)