Budapeşte’den çocukluk arkadaşım Gotland’da misafirimdi. Annelerimizin uzun yıllara dayanan dostluğu sayesinde bağlantımız kopmadı ve onun özel bir nedenden ötürü İsveç’e sıkça seyahat etmesiyle pekişti. Birkaç gün öncesinde kahve içerken, İsveç’e gelmekle ne kadar rahatlamış olduğunu “Üzerimdeki Macar stresini attım” diyerek açıkladı. Gülümsedim. Kullandığı ifade ilgimi çekmişti, detaylarıyla anlatmasını istedim.
‘Macar stresinin’ altında yatan aslında pandeminin gerilimi ve etkileri. Arkadaşım mart başında, Frankfurt’tan aktarmalı uçuşla Stockholm’e vardı ve mayıs ortasına kadar İsveç’te kalmayı düşünüyor. Pandemiye bağlı ölüm vakalarında Macaristan, Çek Cumhuriyeti ile birlikte dünyada liste başına otururken, birlikte son dönemi değerlendirdik.
Sohbetimizde Budapeşte’de yaşamın ne kadar zorlaştığı ve toplumun ciddi bir zihinsel baskı altında olduğu ön plana çıktı. Kasım ayından nisan başına kadar Macar toplumu kapanmıştı. Öyle ki mağazalar sadece birkaç saat açıktı, kafe ve restoranlar paket servis teslim ediyordu ve akşam 8’den sonra dışarı çıkmak yasaktı. Toplu taşıma araçları yarı kapasite işliyordu. Evlerinden çalışan insanlar gevşeyemiyordu ve toplum gergin, çok sabırsız ve agresifti. Ekonomi küçülüyordu ve halk banka borçlarını ödemekte zorlanıyordu. Mağazalar iflas ediyordu. Önemler ocak ayı sonuna doğru sonuç verir gibiydi; fakat mutant İngiliz varyantın yol açtığı üçüncü dalgaya hükümet hazırlıksız yakalanmıştı. Test sayıları nispeten az, solunum cihazları sayılı ve sağlık sistemi ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalınca sonuç felakete dönüşmüştü. Yaklaşık 10 milyon nüfuslu ülkede, son istatistiklere göre ölü sayısı 23 bini aştı.
Macaristan aşılama kampanyasına ağırlık vermekte. Çin, Rusya, Amerika ve İngiltere’nin toplamda beş çeşit aşının ilk dozunu 2,5 milyon birey almış durumda. Hatta 37 yaşındaki arkadaşım da aşı olmak üzere çağrılmış; fakat yurtdışında bulunduğundan randevusunu erteledi.
Tüm gerginliğe ve zorluklara karşılık Macar toplumunun disiplinle hareket ettiğini, sokakta dahil insanların maske taktığını, hijyen ve mesafe kurallarına uyulduğunu sözlerine ekliyor. Peki, bir turist olarak Stockholm’de durumu nasıl gözlüyordu?
“İsveçliler disiplinsiz!” diyerek tepkisini net gösteriyor arkadaşım. “Bazı anlar sanki virüs İsveç’te yokmuş gibi hissediyorum” diyor. Sosyal mesafe kuralına her yerde uyulmadığı dikkatini çekiyor ve bazı lokantaların tıklım tıklım oluşuna hayret ediyor. Yetkililerin bu tablo karşısında ne yaptığını, nasıl etkin önlem aldığını -haklı olarak- sorguluyor. Marketlerde ve toplu taşıma araçlarında onun izlenimine göre toplumun üçte ikisi maske takmıyor. Toplum, rahat ve gündelik yaşamını sürdürüyor. Budapeşte’de spor salonları kapalıyken, Stockholm’de belli bir kapasite ve önlemler çerçevesinde antrenmana gidilebiliyor.
“Peki ya virüs sana bulaşırsa?” diye soruyorum. Korkmuyor, endişelenmiyor muydu?
“O zaman mahvolurum” diyor. Toplumsal her alana girdiğinde maskesini takmaya özen gösteren arkadaşım Stockholm’de eve teslim ücretsiz test temin edilebildiğini öğrenmiş. Macaristan dönüşü evde on gün karantinada kalacak ve karantina süresini kısaltmak isterse 48 saat arayla iki test yaptırabilir. Tabi 100 avro maliyetle!
Çocukluk arkadaşım Budapeşte’deki evinde beni misafir etmek istediğini her fırsatta dile getiriyor; ne var ki bu olasılık 2021 yılı için de pek mümkün görünmüyor.