Suriye parlamentosu, ülkede devlet başkanlığı seçimlerinin 26 Mayıs’ta düzenleneceğini açıkladı. Seçimlerde yer almak isteyenler, bu haftadan itibaren adaylıklarını açıklayabilecek. Ülke dışındaki Suriye vatandaşlarının 20 Mayıs’ta oy kullanabilecekleri seçimde ülkedeki savaştan kaçan muhaliflerin aday olmasının önüne geçmek için, seçim komitesi aday olmak isteyenlerin son on yılda Suriye’de yaşayıp yaşamadığına bakacağını açıkladı. Aday adayları pazartesi gününden itibaren on gün boyunca başvurabilecek.
Suriye’de seçimler deyince insanın yüzüne şöyle acıklı bir ifade geliyor çünkü seçim eşitlik, demokrasi gibi kavramları aklımıza getiriyor. Adaleti getiriyor oysa şiddetin, karmaşanın ve kaosun on yılı aşkın bir süredir devam ettiği seçimlerde Devlet Başkanı Beşar Esad’ın üçüncü dönemde de sandıktan galip ayrılması bekleniyor. O Beşar Esad ki ülkesini, insanını adeta bir değirmen gibi öğüterek dünyanın türlü ülkesine kaçırdı, kalanların büyük bir bölümü ülkesinde bir yerden ötekine kaçtı, büyük bir bölümü ise çıkan kargaşa ve şiddet ortamında maalesef hayatını kaybetti. Bu çaresiz insanların içinde muhalif olanların gösterdiği tepki ve başlarına gelenler bir yana yüz binler hatta milyonlarca masum insan un ufak oldu. Suriye’de yaşananlar neydi, olaylar nasıl gelişti şöyle bir hatırlayalım istiyorum. 2011 öncesi ülke nüfusu 22-23 milyon civarındayken Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, iç savaşta 6,7 milyon Suriyeli ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bu süreçte, 7-8 milyon kişi de ülke içinde yerinden edildi. Ülke topraklarının yaklaşık yüzde 61’ine hâkim olan Esad rejimi ve Baas Partisi, Temmuz 2020’de iç savaşın başlangıcından beri üçüncü kez ‘halksız’ ve ülkede hiçbir ‘muhalif parti’ olmaksızın parlamentodaki 250 sandalyenin büyük kısmını ele geçirmişti. 2016’daki seçimlerde Baas, 250 sandalyenin 200’ünü ele geçirmiş, geri kalan sandalyeler ise sözde bağımsız adayların kontrolüne geçmişti.
Suriye'yi 1970'li yıllardan beri despotik bir biçimde yöneten Hafız Esad'ın koltuğunu devralması beklenen büyük oğlu Basil Esad, 1994 yılında 31 yaşında bir trafik kazasında ölünce Suriye’de iktidar koltuğu, bugünkü Devlet Başkanı Beşar Esad'a kaldı. 21 yıl önce, 17 Temmuz 2000 tarihinde yemin ederek görevi devralan Beşar Esad'ın yönetim anlayışı, korku ve dehşet üzerine kurulu oldu.
İç savaş başlamadan önce birçok Suriye vatandaşı, yüksek işsizlik rakamlarından, yolsuzluktan, siyasi özgürlüğün kısıtlanmasından ve 2000 yılından beri ülkeyi yöneten Beşar Esad'dan duyulan memnuniyetsizlikten şikâyet ediyordu. Ayrıca Esad ailesinin Nusayri mezhebinden oluşu ve ülkenin genelindeki nüfusun ise Sünni kökenli oluşunun da iç savaşı körükleyen çatışmaların başlangıcı olduğu konusunda da yorumlar var. Ancak ekonomik sıkıntılar hemen her anlaşmazlığın başlıca nedenidir diye de düşünmeden edemiyorum. Çünkü örneğin 2008’de başlayan kuraklık, 2010’da Suriye’yi buğday ithalatçısı bir ülke konumuna getirdi. 2011’de ise iç savaş başlayacaktı.
Mart 2011’de, Dera kentinde Arap Baharından etkilenen demokrasi yanlısı gösteriler başladı. Hükümetin demokrasi yanlısı gösterilere müdahale etmesi, ülke çapında Beşar Esad’ın istifa etmesine yönelik protestoların patlak vermesine sebep oldu.
Ülke genelindeki protestolar, bazı katı yasakların uygulanmasına sebep oldu. Hükümet karşıtları, baskılara karşı silaha sarıldı ve güvenlik güçleri bazı bölgelerden çıkarıldı. Beşar Esad, yaşanan bu olayları 'dış güçler destekli terör' olarak tanımlasa da zamanla daha çok yaygınlaşan şiddetli protestolar, Suriye'de iç savaşın çıkmasına yol açtı. Hükümet karşıtları, güvenlik güçlerine karşı mücadele vermeye başladı.
Ama artık, Suriye iç savaşı Beşar Esad ve karşıtları arasındaki bir mücadele olmaktan çıkarak İran, Rusya, Suudi Arabistan ve ABD gibi küresel güçlerin de karıştığı ve kimin kime karşı savaştığı belli olmayan bir karışıklık haline geldi. Küresel güçlerin savaşın devam etmesi için sağladığı fonlar, Suriye'yi, birçok ülkenin üzerinde savaştığı bir askeri tatbikat sahasına çevirmiş durumda. Hâlihazırda üç ülke Suriye'yi destekler ve dış müdahaleye karşı görünmekte: Rusya, Çin ve İran. Ayrıca Hizbullah ve beraberinde birkaç aşiret rejimin yanında savaşmakta.
Mayıs ayında yapılacak seçimler Suriye’yi daha barışçıl, yaşanabilir bir ülke haline getirebilir mi? Cavap basit, asla. Çünkü küresel güçler ülkenin doğal zenginlikleri, stratejik önemi gibi konularla yakından ilgileniyor. Ve adeta meydanı boş bırakmamak adına bölgeyi kan gölüne çevirmekten zerrece kaçınmıyorlar. Uzun yıllardır aslında aktörler arasında bölgede verilen mücadelenin arka planında ABD’nin ve yakın müttefiklerinden olan Suudi Arabistan’ın İran’a karşı verdiği mücadele olduğu da ayrı bir yazının konusu belki de. İran ile mücadele Suriye topraklarında yürütülüyor çünkü Nusayri Esad ile Şii İran arasında mezhep ortaklığı var. Pek çok ABD’li düşünce insanı ve siyasetçi tarafında defalarca ifade edilen bu mücadele projesine göre Irak’tan sonra Suriye sıradaydı, Suriye’de rejim devrilirse Lübnan ve Lübnan Hizbullah’ı da devrilecek ve İran’ın Akdeniz’e uzanmasının önü kesilebilecekti. Petrol rezervleri ile Suudiler’in en büyük rakibi olan İran, aynı zamanda İran Körfezinde Katar ile ortak Güney Pars Doğalgaz Sahasına sahip ve bu alan 14 trilyon metreküp kapasitesiyle, pandemi öncesi açtığı yeni gaz sahalarıyla dev bir zenginlik olarak karşımızda duruyor. Ezcümle dev güçlerin, ülkelerin paraya tapınmaları bitmedikçe ki yakın gelecekte bitecek gibi görünmüyor. Suriye’deki insan sefaleti bitecek gibi görünmüyor; Esad ve şürekasının kendin çal kendin oyna kıvamında yaptıkları seçimleri de buna dahil bir ‘yalan’ olmanın ötesine gitmiyor.