Çoktandır çok sıkıldık. Bir taraftan zorlayıcı haberler, hastalıklar, bitmeyen pandemi, bir taraftan kısıtlı saatlerde daha da kısıtlanmış yaşam… Sıkılmış ve sıkışmış hissediyorduk. Bağlarımız azalmış hatta belki de kopma noktasına varmıştı. Havalar bahara dönerken biraz rahatlayıp biraz serbestleşebileceğimizi umuyorduk. Oysa, tam tersi oldu. Rakamlar arttı. Havalar ısındı ve bizler tam bir kapanmaya maruz kaldık. Bu haberle daha da bunaldık, daha da sıkıştık.
Evet, evlerimizin içinde ya da kendi mahallemizde sıkıştık belki ama bu, ruhumuzun sıkışması ile sonuçlanmak zorunda mıydı?
Değildi... Değil hatta.
Adı “tam kapanma” ancak ben bu süreyi tam açılmaya çevirmeyi seçtim. Tam açılma, kendime, çevreme, mahalleme, komşularıma... Kimle denk gelirse, bu dönemi kendi sürprizlerini içinde barındıran bir dönem olarak yaşamayı seçtim. Dengemde ve odağımda kalmayı. Kendime bir hedef belirleyip o hedefe yürüyüşümde kalmayı seçtim.
O zaman bir bakalım isterseniz, tam kapanmayı açılmaya çevirmenin yollarına bakalım. Bunlar bana iyi gelenler. Size kendi listenizi hazırlarken bir fener ışığı olur belki.
1) Önce zihninizi susturun. Şikayetlerinizi susturun. Olana, olmayana, olamayana değil de anın içindeki güzelliklere odaklanın. Hayata başka bir yerden bakmak gibi oluyor ve odağını güzele çevirince insan, güzellikler de onu bulmaya başlıyor.
2) Yeni bir şey öğrenin. Bir lisan mesela. Akıllı telefonlara indirilen bir uygulama ile üstelik de bedavaya yeni bir lisana başlangıç yapabilir ya da az bildiğiniz bir lisanı geliştirebilirsiniz. Oyunlaştırma tekniği ile hazırlanan bu uygulamada saatlerinin nasıl geçtiğini hiç mi hiç anlamıyor insan. Üstelik beynin yeni bir şey üzerinde çalışması ile beyin yaratıcılığa da açılıyor.
3) Hareket! İnsanı hayatta tutan, motivasyonunu yükselten en önemli oluş hallerinden biri. Sağlık nedeniyle doktorlar hareket etmenizi kısıtlamadıysa, mutlaka hareket etmelisiniz. Hiç bir şey yapmıyorsanız bile yürüyün. Mahallede sokağa çıkamıyorsanız bile, evde yürüyün. Evet insan kendini biraz dolap beygiri gibi hissediyor ama bu düşünceye takılıp kalmadıkça kendi içindeki ya da etrafındaki güzellikleri keşfetmeye başlıyor yürüdükçe. O yüzden kendinize hedef koyun. Her gün en az yarım saat, normal yürüyüşünüzden biraz daha tempolu yürüyün. 20 dakikalık canlı bir yürüyüş bilincinizi değiştirecektir. Yürüdükçe beyninizin şikayet mekanizmasının susmaya başladığını fark edeceksiniz. Siz bu yazıdaki ilk önerimi kendi kendinize gerçekleştiremediyseniz bile yürüdükçe birinci önerinin kendiliğinden gerçekleştiğini göreceksiniz. Üstelik şikayet mekanizmasının sustuğu yerde yaratıcılık başlar. Güne yaratıcı pencereden baktığınızda güzel sürprizler kaçınılmaz olur.
4) Sürpriz demişken, sevdiklerinize siz de güzel sürprizler yapın. Bu dönemde ekonomik olarak zorluk yaşayabileceğini düşündüklerinize sürpriz katkılar yapın. Duygusal olarak sıkışmış hissedebileceklere de sürprizler yapın. Hatırlayın, bazan hiç beklenmedik bir anda gelen bir telefon, bir merhaba ya da belki bir demet kır çiçeği nasıl büyük sıçramalar yaptırıyor insana. Kalbine dokunuyor, yüzünde gülücükler açtırıyor.
5) Ben yapamam demeyin, yeni bir şey deneyin. Çünkü bu küçük sürprizler hele de kendi elinizden çıkma bir şeylerse, mesela bir el işi, bir resim, bir kek belki de, kendi yeteneğinizi -ya da yeteneksizliğinizi- tatlı bir şekilde ortaya koyan, aslında kendinizi ortaya koyan bir şeylerse, onları hazırlarken yaşadığınız haz sürprizin yerine ulaştığında yaşanan hazza ekleniyor. O yüzden açın interneti sizi heyecanlandıran ya da merak ettiğiniz yeni bir şeyi yapmayı deneyin. Yeni bir şey denerken ya da heyecan duyduğu bir şeyi yaparken zamanın nasıl geçtiğini unutuyor insan. Aşka geliyor. Denediği şey oluyor. Aşk oluyor. Belki de önce sormalısınız kendinize, “Bugün neyi deneseydim, akşam yatağıma giderken günümü dolu dolu yaşamış hissederdim?” diye. Sorun, bulun ve harekete geçin. Belki bir mandala, belki bir resim yapar ya da belki bir şiir yazarsınız. Belki de ilk yaptığınızı çekinmez bana yollarsınız. Ne harika bir sürpriz olur. Yüzümde gülücükler açar.
Her ne yapıyorsanız içinizdeki oyuncuya izin verin, güne oyun katsın bir nebze çocukluk katsın, eğlence ve neşe katsın. Çünkü ancak o zaman yaşam kendi akışına gelecek, yaşama bağlılığınız artacak. Eylem eylemi doğuracak. Yüzünüzde gülücükler açacak, derken sizden bana benden size sıçrayacak. Çoğalarak hepimizi saracak.