Hangi'si siz'siniz

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
19 Mayıs 2021 Çarşamba

Vallahi bir buçuk sene oldu… Birikti, birikti…Yazmam lazım artık, yoksa samimi ve dürüst olamayacağım, ne kendime ne de  size…

Evet; en başta öğretmenim, çocuğum, eş’im ve sevgiliyim, anneyim, yazar’ım, arkadaş’ım, dost’um, akraba’yım, biri’yim işte... Dünün, bugünün - hatta iddia etmeyeyim ama- yarının takipçisim, hepsini aynı anda elimde tutarım ama ben böyle bir ‘hepsi’ durumunu, bu kadar ‘hepsi kimliklerle’ ama ‘hepsi olamadan’ hiç yaşamadım. Hepsi ben’im çünkü bu sıfatların… Ama hiçbirini tam olarak yapamadığımı düşünüyorum.

Olmuyor…

Ben ev kadını değilim, yemek yapıyorum, yaptıklarıma şahane diyorlar; yaptığım şey, bana yabancı…Soğan, sebze bıçak değil ki benim elimdeki, kalem…

Ben eş’im; Cezmi eve geldiğinde doğru dürüst bir halde karşılamak adetimdir onu, yapamaz oldum. Annem’in kızıyım; aynı evde yaşamamıza rağmen, derin ve uzun sohbetlerimizi özler oldum çünkü zaman kalitesizliğinden bunlar çok azaldı. Ya kargo çalıyor kapıyı ya da alakasız birileri arıyor, olmadık bir zamanda seslenenler, bir şey yazanlar… Durmadan birilerine cevap veriyorum; tanıdık, tanımadık… Kapı dursa telefon, o sussa elektronik postalar yağmur gibi ıslatıyor her yanımı… Tek satır okuyamıyorum, yarım bıraktığım kitapları, rüyamda kendim tamamlıyorum. Çocuklarımın sorularını gecenin bir saati cevaplıyorum zamansızlıktan ve onları da ne yazık ki ayakta buluyorum... Çalan zillerin, gelen haberlerin, sorulan bütün soruların hepsi, cevap bekliyor, hepsi benim, hepsi haklı… Bir yandan da nefis bir dudu’nun annesiyim. Her an kızımlayım ama sanki her an’ını yakalayamıyormuşum gibi geliyor. Aslında yakaladığımın farkındayım ama duygusu bana yetmiyor.

Ve…

Öğretmen’im tabii…

Yirmi dokuz senenin yirmi altısını aynı çatı altında; mutluluk, aidiyet ve sonsuz bir keyif ve zevkle yaşayan… Ama ne yapıyorum, biliyor musunuz? Söylediklerimi, yazdıklarımı unutuyorum. Ders içinde değil, iş içinde. Kendi aldığım kararı, kendi düşündüğüm konuyu, kendi sunduğum öneriyi tamamen unutuyorum yazamam rağmen… Çünkü evdeyim, okulum’da değlim. Okul için giyinmek, hazırlanmak, o ağır, güzel mavi kapısını itip içeri girmek, odamın, sınıfın şahane havasını koklamak başka… Üstünde şort - tişörtle masanın bir ucunda gözleri bulutlu çocuklara ders anlatmak başka… Belki elli kere aynı şeyi söylüyorum onlara: “Aman yavrum, bu süreç geçecek, hepsini değil, birkaçını öğrenin, tam öğrenin. Okul bir şekilde devam edecek, sakın bırakmayın!” Ben böyle dedikçe takvimler değişiyor, tam öğrendiler mi öğrenmediler mi bilemeden sınavlar iptal oluyor, öğrenciler elli yaşındaymış gibi onlardan aynı nitelikte bir anlayış, değişimi aynı hızda yakalama gücü ve o yaş olgunluğu bekleniyor. Halbuki, elli yaşında olan ben’im. Yokmuş öyle bir anlaşıyım, öyle bir değişim yakalama gücüm, öyle bir bakış açım, olgunluğum demek ki!

Yaşım büyük, sorumluluğum büyük, yaptığım iş; iş değil, yaşam biçimi ve karşımda gencecik, bir kısmı üniversite yolcusu ve ona birkaç sene sonra aday çocuklar… Sağlam, inançlı, güvenli, kararlı, ümitli olmam lazım; nispeten öyle sayılırım ama kendim kadar değil… İnanın değil… Çocuklara “Bırakmayın, sakın bırakmayın” diyerek onları sağlam tutmaya çalışırken kendim onların yüzlerindeki bıkkınlığı, yorgunluğu, “yeter” halini ama yine de beni sırf beni kırmamak için derse katılmada gösterdikleri gayreti gördükçe ne hissedeceğimi, ne düşüneceğimi bilmiyorum.

Söz veriyoruz, tutamıyoruz. Plan yapıyoruz, alınan ani bir kararla alt üst oluyor her şey…

Sınav diyoruz, hevesleniyoruz, heveslendiriyoruz - ki öyle böyle hevesleniyorlar - yok!

Ödev diyoruz, bana göre küçük hamlelerden öteye gitmez, akmasa damlar durumu… 

Küçük sınamalar yapıyoruz sözüm ona, bana göre nitelik olarak karşılıklı iyi niyet ama kolaya kaçmadan başka bir şey değil… Okulumun dışında kaç özel öğretmen, öğrenci sınav olurken diğer bilgisayarda soru cevaplıyor, sınav oluyor biliyorum. Kimi kandırıyoruz?

Sizce hangimiz olmak zor? Anne mi? Baba mı? Öğretmen, müdür, yönetici yoksa öğrenci mi? Bu acayip duruma, mevcut koşullarla uymaya çalışan, elinde telefonla çocuğunu derse, törene, projeye hazırlayan anneler, babalar, öğretmenler, müdürler; hepsi biziz. Bana inanın, hiçbiri gerçek ‘BİZ’ değiliz. Yarattıklarımız, hep hayata tutunma çabamız, gayretimiz, ümidimiz…

Geçecek…

Önce kendime ,sonra size söz veriyorum; geçecek. ‘Kim’ olduğumuz anları yeniden hatırlayacağız. Hayata kaldığımız yerden aslında olduğumuz kimliklerle, sahiden devam edeceğiz…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün