Kimin hakkında ne bildiği üzerine kontrolünüz olması, medeni bir toplum için vazgeçilmez bir unsur olarak görülmektedir. Konuyu medyada odaklanmama rağmen aslında mahremiyete en büyük tehdit medyadan değil, sayıları gittikçe artan günlük elektronik işlemlerimizin kayıt edilmesinden ve bir araya toplanmasından meydana gelmektedir.
Günümüz toplumlarında ve özellikle Türkiye medyasında çok sık karşılaşılan bir konudur ‘Özel Hayat Mahremiyeti’. Birçok tartışmacının hararetli sohbetler yapmasına ve hakaret edecek düzeyde bunu tartışmasına kadar, birçok, şekli bozuk platformlarda özel hayatın mahremiyeti tartışılmaktadır.
Peki, nedir bu özel hayat mahremiyeti ve bu kadar göreceli olsa da, objektif olarak ‘özel hayat’ nerede başlar nerede biter?
Dünyanın gelişimine paralel bir gelişim sergileyen yeni bilgi teknolojisi, başta iletişim ve bilgi paylaşımı anlamında büyük yararlar sağlamaktadır.
Daha fazla üretim, suçları önlemek için daha iyi yöntemler, gelişmiş tıbbi yardım, göz kamaştırıcı eğlenceler, pek çok rahatlık, bunların hepsi olumlu anlamda ilerleyen gelişim süreçleri.
Fakat bunların bir bedeli var: özel hayatın gittikçe azalan mahremiyeti.
“Yalnız kalabilme hakkı (The right to be left alone)”, ünlü bir Amerikan Anayasa Mahkemesi yargıcı olan Lous Brandeis tarafından söylenen sözler olup esnek fakat çok önemli bir olgunun esasını içerir.
Özel hayatın mahremiyetinin sınırlarını çizmek her zaman ustalık isteyen bir iş olmuştur. İnsanların çoğu, oy kullanmak için, işe girmek için, alışveriş yapmak için, çalışırken, sosyal ortamlarda veya kütüphaneden kitap alırken dahi birbirleri hakkında bazı bilgiler edinmenin gerekliliğini uzun zaman önce kabul etmişlerdir. Bu sosyal davranış sürecinin toplum içerisine yerleşmesi ve yayılması açısında önemli sayılan bir benimsemedir. Fakat kimin hakkında ne bildiği üzerine kontrolünüz olması da medeni bir toplum için vazgeçilmez bir unsur olarak görülmektedir.
Mahremiyet hakkı, şimdilere çok sayıda yasada ve uluslararası insan hakları anlaşmalarında kutsal bir yere konmaktadır. Bugün zengin toplumlardaki insanların çoğu, yasalara uydukları sürece, mahremiyet haklarını istedikleri zaman kullanabileceklerini düşünmektedirler. Ama yanılıyorlar.
Çok sayıda yasaya, anlaşmalara ve anayasalardaki hükümlere rağmen mahremiyet hakkı yıllardır aşınıyor. Bu azalma eğilimi şimdilerde hızlanacak gibi görünmekte. Bu hızlanışın sebebi Brandeis’i, 1890 yılında yazdığı ve yukarıda geçen sözünü meşhur ettiği bir makalede alarma geçiren sebeple aynıdır: teknolojik değişim. Brandeis’in zamanında mahremiyeti en çok tehdit eden şey fotoğraf ve ucuz basımın yayılmasıydı. Bizim zamanımızda bunu bilgisayarlar yapıyor.
Zamanımızda hükümetlerin ve firmaların şahıslar hakkındaki edinebilecekleri bilgi miktarı yaşasaydı Brandeis’i dehşete düşürdü.
Elektronik verileri toplayan ve dağıtan güç o kadar çabuk büyüyor ki ortaya yeni bir soru çıkıyor: 20 yıllık bir zaman süreci içinde, korunacak bir mahremiyet kalacak mı?
Mahremiyet konusundaki tartışmaların birçoğu medyanın mahremiyete tecavüzü ile ilgilidir. Fakat bugün mahremiyete en büyük tehdit medyadan değil sayılara gittikçe artan günlük elektronik işlemlerimizin kayıt edilmesi ve bir araya toplanmasından meydana geliyor. İnsanların çoğu haklarında bilgi toplandığından haberdarlar, fakat toplanan bilginin miktarından emin değiller. Birçok insan posta kutularına bırakılan ya da e-mail adreslerine istenmeden gelen gönderilen ilan ve reklam yüzünden mağdur oluyor. Bu istem dışı alınanlar bir bilgi buzdağının sadece görünen küçük kısmı. Ticari ve resmi veri tabanlarındaki kişisel verilerin miktarı son yıllarda bilgisayar teknolojisindeki ilerlemelerle birlikte çok hızlı bir biçimde ve başarıyla gelişmiştir.
Sadece rutin olarak yaptığımız işler sonucunda toplanan bilgi miktarını bir düşünün; kredi kartı kullanılarak yapılan herhangi bir harcama, finansal işlemlerin birçoğu, telefon konuşmaları, ulusal veya bölgesel resmi makamlarla olan işlemler. Süpermarketler, indirim kartı ile alışveriş yapan satın aldıkları her ürünü kaydediyorlar. Daha da ileri gidiliyor ve cep telefonumuz aracılığı ile konumumuz bulunabiliyor. Saklanacak yer kalmadı!
Anlıyoruz ki, kişisel mahremiyet, hızla yok olmakta ve global elektronik dünya, giderek kişisel gizliliklerimiz devlet ve özel sektör paylaşımı ile ortadan kaldırmakta.
Dijital dünyada bu kayıt altında oluş, her yönü ile bizi sarmış durumda. Ne var ki yine konu kişilerin farkındalığına kalmış durumda.
Bu farkındalık ihtiyaç durumuna gelmeden dilerim sağlanır. Yoksa hukuk, birçok defa yaşadığımız gibi mağduriyetlerimizi hep arkadan takip eder.