Geçtiğimiz hafta çok saygı duyduğum bir aile dostumuz, ünlü tiyatro ve sinema oyuncusu, rejisör, senarist Erol Keskin’i son yolculuğuna uğurladık.
Rahatsızlığı dolayısıyla, son yıllarda sahnelerden ayrı kalan Keskin, Türk Tiyatrosu’nun değerli bir aktörü, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın geçmiş dönem sanat yönetmeni, MSK’nın hocalarından ve ‘Thai Chi Chuan’ tekniğini okul derslerine koyan ilk kişidir. Amacım Keskin’in biyografisini yazmak değil. İnsani boyutunu, yaşamı ‘ti’ye alışını, ciddi görüntüsünün altında yatan mizah anlayışını yad etmek içindir.
Hayat bazı insanları karşınıza çıkarıyorsa, bu bir şans, bir ayrıcalıktır. Erol Keskin, onlardan biriydi. Dost meclisinde ‘aslan sütü’nü ‘şerefe’ diye kaldırırken bile ölçülü, kahkahası ise aynı masayı paylaşan herkesi ayrı bir âleme taşıyan mizaca sahipti. Yemek sonrası başkasının paltosunu giyip evine dönmesi ve dalgınlığını nükteli bir şekilde anlatması dahi, üzerinde çalışılmış senaryo gibiydi.
Her türlü hastalık bizler için… Yüzlerce oyun ezberlemiş, senaryolar yazmış berrak bir zihnin rahatsızlıklarının yanı sıra belleğini yitirmesi, sevenleri için oynadığı en acı rol oldu.
Işıl Yücesoy sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Bir devre imza atmış, alabilmek isteyene öğretiler bırakmış sevgili Erol Keskin, yüreğimi acıttı veda edişin…” diye yazmıştı. Bir insanın özü daha iyi vurgulanamazdı.
Davudi sesi hep kulaklarımda çınlayacak. Yolu sahne ışıkları kadar parlak olsun.
Mesleğinde her işin ‘ilk’ini yaşatan Erol Keskin, ilginç bir rastlantı, üç yıl süren restorasyon sonrası Teşvikiye Camii’nden sonsuzluğa uğurlanan ‘ilk’ kişi oldu.
***
Teşvikiye semti 1854’te yenileşme dönemini başlatan II. Mahmut ve ardından Abdülmecit’in, padişahın halkın arasına karışmasını, ‘teşvik’ etmesinden ötürü bu ismi aldı. Teşvikiye Camii ile Teşvikiye Karakolu, eşzamanda inşa edildi. Böylelikle camii, padişahın tebaasıyla sosyalleştiği ‘ilk’ mekân oldu1.
Tarih sayfalarını açmışken, hemen herkesin aşina olduğu bir noktayı da anımsatayım. Teşvikiye semtinde bulunan beş adet ‘nişan taşı’ o günlerden günümüze ulaşmış eserlerdir. Söz konusu nişan taşlarından ikisi halen Teşvikiye Camii’nin avlusundadır.
***
Kırtasiye dükkânları çocukluğumdan beri, Dickens’ın ‘Antikacı Dükkanı’ kadar sihirlidir. Okul yıllarımda tek çizgili defter alırken bile, elimi sayfaların üstünde gezdirir, en kayganını seçerdim. Saman kâğıdından, A4’e varan yolculukta kâğıdın dokusu ve kokusundan hep büyülendim.
Tahta kalem kutusunda, iki kurşun, yarısı kırmızı, yarısı mavi, diğer bir kalem, bir silgi ve bir kalemtıraş bulunurdu. Kokulu ince, uzun kurşun kalemler ise, lüzumsuz gösteriş yapılmaması için sadece evde kullanılırdı. Her biri ayrı değerliydi. Dolmakalemden, tükenmeze geçildiğinde, elime bulaşan mürekkep lekesi hiç aklımdan çıkmadı. Mektup yazdığımız günlerde, kâğıda uyumlu zarf biriktirmek hobim oldu. Çağ atlayıp sektörde ithal kırtasiye çeşitleri raflara dizildiğinde bir çekmece dolusu küçük bloknot, büyük notblok, orta boy defter, spiralli defter biriktirdim. Kimini kullandım, kimine kıyamadım. Hâlâ orijinal kutularında bekleyen, ‘iyi’ kalem ve tükenmezlere de kıyamadım.
Soğuk kış günlerinde, pandemi dolayısıyla eve kapandığımız dönemde, sihirli çekmecemde duranları nihayet hayata döndürdüm.
Şimdi, orta boy bloknotlara ‘Netflix’ önerilerini, küçük bloknotlara ‘Zoom’ tarihlerini, spiralli defterlere ise unutmamak için, ama sonunda bakmayı unuttuğum notları yazıyorum. Kalem eksperi ‘İzel Rozental’i de bir bulsam, kutularında beklemekten yorulan kalemlerin bakımını nasıl yapacağımı öğreneceğim. Artık ne var, ne yok kullanıyorum.
Sağlıkla kalın.
---
1 Kaynak: Nişantaşı Postası/15 Mayıs 2021