Kısmı kapanmaya geçtiğimiz bugünlerde cumartesi ve pazar günleri, dolayısıyla da akşamları hâlâ evdeyiz. En azından kurallara uyanlarımız… Geçtiğimiz cumartesi akşamı gerçekleşen Eurovision şarkı yarışması, bu çok uzayan hafta sonu kısıtlamalarına taze bir nefes gibi geldi. Türkiye’nin uzun yıllardır Eurovision şarkı yarışmasına katılmaması içimi her sene biraz burksa da, hâlâ bu yarışmayı seyretmeyi severim. Bu sene de katılmamıza rağmen, Eurovision şarkı yarışması ülkemizde de çeşitli ülkelerin ulusal kanallarından veya YouTube üzerinden çok kişi tarafından izlendi.
***
Eurovision’un eski tadı var mı? Benim için yok. Eskisi kadar akılda kalıcı, yıllar sonra bile mırıldanabileceğimiz şarkılar dinlemedim son zamanlarda. Ancak hepsi bir şov niteliğinde performanslar, kostümler, ışıklar ve her şeyden önce çeşitli memleketlerin bir geceliğine bile olsa müzik sevgisiyle tek kalp olarak atması benim için hâlâ Eurovision’u seyredilebilir kılıyor. Eurovision çocukluğumuzdan arda kalan anılardan biri; bütün ailenin ve arkadaşların toplanıp soluksuz izlediği, kimin kazanacağına dair iddialara girdiği günleri hatırlıyorum. Yüzüme bir gülümseme oturuyor…
Bu yarışmasının benim için en zevkli kısmı ise şüphesiz oylama kısmı. Eski yıllarda sadece jüri oylamasıyla seçilen birincileri, birkaç yıldır hem jüri hem de halk eşit ağırlıklı oylama ile seçiyor. Sevilen ülkelerin birbirini kollama seansı ve meşhur 12 puanların tahmin edilen dost ülkelere gitme geleneği devam etse de, televoting denilen telefon yoluyla yapılan halk oylaması bu adaletsizliği bir nebze bile olsun önlüyor. En sevilen ülke değil, en sevilen performans kazanıyor.
***
Bu seneki kazananın İtalya olacağını, daha performansı izlemeden Eurovision meraklısı arkadaşlarımdan ve oylama tahminlerinden öğrendim. Benim favorim Azerbaycan’ın Mata Hari şarkısı oldukça düşük puanlar alırken, ilk beşimde yer alan Fransa ve İsviçre sıralamada ilk üçe girdi. Bu senenin kazananı Maneskin’in şarkısı benim için fazla rock olsa da, şarkı ve şovlarıyla uluslararası bir hayran kitlesi topladı. Ertesi gün haberlerde çıkan, grubun uyuşturucu kullandığına dair iddialar umarım bir söylentiden ibarettir. Gelecek seneki yarışmanın İtalya’da mı Fransa’da mı olacağını bu testin sonuçları belirleyecek.
Rotterdam’da yer alan ve oldukça kalabalık bir seyirci kitlesine sahip yarışma, maskesiz topluluğuyla kafamı karıştırıp beni hafif strese soksa da, 1,5 senedir gördüğüm, normalleşmeye en yakın organizasyondu. Gönül ister ki gelecek sene biz de katılalım, Türk bayraklarını yine Eurovision’da dalgalandıralım, ama olacağını sanmıyorum. En azından gelecek seneki Eurovision’u COVID stresi olmadan, evde kalmak zorunda olduğumuz için değil, isteyerek izleme dileğiyle…