Son günlerde gündemi en fazla meşgul eden konuların başında yer alan bu coğrafi şeritten bahsetmesem olmazdı.
Gazze, 6 - 7 yaşlarındayken coğrafyada ilk öğrendiğim şehir adı oldu. Nasıl mı?
Aranızda hatırlayanlar da olacaktır: ‘Çalakalem Seçmeler’ kitabımda Hedy Lamarr’dan bahsederken ünlü ‘Samson ve Dalila’ filmine da atıfta bulunmuştum. Bu film İsrail ile Gazzeliler arasında -sıkı durun- milattan önce 1150’li yıllarda süregelen mücadeleler sırasında yaşanan bir aşk ve kahramanlık hikâyesidir1.
Anlayacağınız üzere Gazze ve İsrail arasında ‘derin’ hatta çok derin tarihi ilişkiler bulunduğu açıkça belli olmaktadır.
Daha da ilginci Tel Aviv ve Gazze uzun yıllar birbirlerini kardeş şehir ilan etmişlerdi. Ancak bu ilişki 2008 yılından beri askıya alınmıştı.
Eh artık burayı yakından tanımaya çalışalım. Mümkün olduğu kadar siyasete değinmeden öğrendiklerimi sizlerle paylaşayım…
Son bilgilere göre Gazze’nin nüfusu yaklaşık 2 milyon ve yüzölçümü 365 kilometrekare. Yani kilometrekareye takriben 5 bin kişi düşüyor…
Yöreyi kimin yönettiği ve hangi güçlerin hâkim olduğu tam olarak belli değil. Ancak, Hamas 2008’de kazandığı seçimlere istinaden yönetimi elinde bulunduruyor. (O tarihten beri yeni bir seçim yapılmış değil.)
Şunu da hemen ifade edeyim. Gazze’de hizipleşmeler hatta çatışmalar hâlâ devam ederken Hamas ile El Fetih hareketi arasındaki ihtilaflar bir türlü çözülemiyor.
2012 ila 2017 yılları arasında yapılan beş farklı uzlaşma anlaşması da maalesef tatbik imkânı bulamadı, zira El Fetih ile Hamas düşman kardeşler gibiler.
Görebildiğim ve okuyabildiğim kadarı ile yerel belediye meclisleri hizmetlerini çok iyi şekilde yürütüyorlar ve Gazze Şeridindeki şehirler gün geçtikçe daha modern bir görünüme kavuşuyor.
Eğitim ve kültür seviyeleri üzerinde daha fazla durmamı lütfen hoş görünüz. Çok çarpıcı rakamlara rastladım.
Önce okuma yazma oranından başlayalım; yüzde 98,7! Yani dünya ortalamasından ve ülkemiz seviyesinden daha yüksek.
Ulaşabildiğim en son istatistiklere göre Gazze’de ilköğretim okulu ve lise adedi 737 ancak sınıflar epeyce kalabalık; bir sınıfa ortalama 40 öğrenci düşüyor… Yöresel ve uluslararası yardım kuruluşları yeni dershaneler açarak bu sayıyı normal seviyeye düşürmeye gayret etmekte…
11 üniversite saydım… Bunların biri İslam Üniversitesi. Diğerleri normal akademik eğitim veriyor. Aralarında, yukarıda ana kampüsünü gördüğünüz Tatbiki İlimler Akademisi var ki talebelerine sunduğu teknoloji programlarını görseniz şaşarsınız.
Her bir üniversitenin yabancı ülke üniversiteleri ile çok yakın akademik ilişkilerini de not etmekte yarar var. Sürekli öğrenci ve öğretim üyeleri arasında değişim programları uygulanıyor.
Bunlara ilaveten çeşitli kültür merkezlerini görmekteyiz. Bunların faaliyetlerini okuyunca ülkemizdeki eskiden mevcut olan halk evleri aklıma geldi… Hele bir Fransız kültür merkezi var ki şaşarsınız. Fransız hükümetinin geniş desteği altında sık sık Fransız sanatçıları buraya gelmekte, ayrıca yoğun programları tatbik etmeye yardım etmekteler… Bir görseniz bizim Taksim’deki Fransız Kültür Merkezi, amiyane tabirle yaya kalır.
Son olarak da zengin merkezî kütüphaneyi, halka açık üniversite kütüphanelerini ve yeniden restore edilip açılacak olan arkeoloji müzesini zikretmek gerek2.
Şimdiye kadar çizdiğim bu tabloya bakarak Gazze halkının refah ve huzur içinde yaşama hakkına sahip olması gerekmez mi? İşte bu noktadan itibaren ve ister istemez siyasete giriyoruz.
MÖ 1200 yılından beri Gazze daima müstakil bir şehir sayılmış. Tarih boyunca belli sürelerle işgal edilmiş olsa bile daima özerkliğini korumuş. Ve hayrettir, her işgalci bu özerkliğe saygı göstermiş ve iç işlerine karışmak istememiş. 1967 yılında Israil orduları Gazze’ye girdikleri zaman Mısırlı askerî valiyi esir almış ve derhal serbest bırakmışlardı. Vali sadece Mısır’ın özerk bölgedeki temsilcisiydi.
1973 savaşından sonra varılan anlaşmalarda tüm Sina Yarımadasının Mısır’a verilmesine rağmen Mısır Gazze’yi geri almakta ısrar etmemişti.
1993 Oslo Anlaşmaları çerçevesinde, İsrail Gazze’deki yerleşimleri de boşalttıktan sonra Mısır yine bir hak iddia etmemiş ve yönetim o zamanlar hayatta olan Yaser Arafat’a teslim edilmişti. (İsrail askeri güçleri de şeridi birkaç yıl geçtikten sonra terk etmişti.)
Arafat’ın ölümünden sonra Gazze’de iç çatışmalar bir türlü bitmek bilmedi.
Naçizane kanaatime Gazze mutlaka bağımsızlığına -tam bağımsızlığına- kavuşmalı ve Birleşmiş Milletlerde yerini almalıdır. Bu yönde bir an evvel geçici bir anayasa ve seçim kanunu düzenlemeliler. Baskısız ve hür olarak yine uluslararası gözlemciler nezaretinde seçimleri yaptıktan sonra kendi meclislerinde kesin anayasalarını hazırlamalılar…
Gazze halkı tüm bu süreçten başarıyla çıkmak potansiyeline sahiptir.
---
1 Samson’un Gazze sur kapılarını elleriyle söküp yakınında bulunan tepeye götürüp fırlattığı yer bugün dahi turistik bir gezi merkezidir.
2 Müzede MÖ 3500 yılına dayanan eserler de bulunmaktadır. Müze Müdürü Jawdat N.Khoudary’nin şu sözleri çok dikkat çekici: “İsrail meşru varlığını tarihine dayandırıyor, bizim de meşru varlığımızın kaynağı da tarihimizdir.”