Geçtiğimiz hafta 2020 yılına ilişkin ‘Gelir ve Yaşam Koşulları Endeksi’ TÜİK tarafından açıklandı.
Bu manşet ifade size çok şey ifade etmeyebilir. Ancak, “Gelir eşitsizliği” desem ya da Türkiye toplumunun en zengin yüzde 20’lik kesiminin geliri 2019 yılı referans rakamlarına göre bir önceki yıla göre daha da arttı” desem ya da basitçe “En zengin yüzde 20, 2020 yılında servetlerini daha da artırdı” desem belki şimdi daha anlamlı bir hal alabilir.
Hemen belirteyim. Bu endeks rakamları pandemi dönemini yansıtmıyor. Referans yıl 2019.
Ancak 2018 yılında yaşadığımız kur atağı sonrası yine yüksek enflasyonla karşılaştığımız bir dönem olması açısından önemli sonuçları bize sunuyor.
Endeks hesaplaması gerçekleştirilirken, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki hanelerde yaşayan tüm hane halkı fertleri hesaplamaya dâhil edilirken, kurumsal nüfus olarak tanımlanan yaşlılar evi, huzur evi, yurt, hapishane, askeri kışla, hastane, otel, çocuk yuvası vb. yerlerde yaşayanlar kapsam dışı tutuluyor.
Endeksin hesaplanmasına yönelik araştırmada, gelir, yoksulluk, sosyal dışlanma ve diğer yaşam koşullarına ilişkin göstergeleri hesaplamak üzere konut, ekonomik durum, sosyal dışlanma, gayrimenkul sahipliği, eğitim, demografi, sağlık durumu, işgücü durumu ve gelir durumu kategorilerinden bilgiler derlenip, hesaplama gerçekleştiriliyor. Gelirler TL cinsinden hesaplanıyor.
Veriler toplanırken karşılıklı anket yönteminden (yüz yüze görüşme) ve idari kayıtlardan yararlanma eş zamanlı olarak gerçekleştiriliyor.
Verileri yorumlamadan evvel bilmemiz gereken bir tanım daha var: Gini Katsayısı. Gini Katsayısı; bir gelir dağılımı eşitsizliği ölçütü. 1912 yılında İtalyan istatistikçi Corrado Gini tarafından geliştirilen istatistiksel bir dağılım ölçüsüdür. Genellikle gelir dağılımını veya daha az yaygın olarak bir nüfus içindeki servet dağılımını ölçer. Katsayı 0 ila 1 arasında bir yerde gerçekleşir. Teorik olarak 0 ya da 1 olması mümkün iken, pratikte bu görülmez. Çünkü 0 mükemmel eşitliği temsil ederken, 1 mükemmel eşitsizliği temsil eder. Mükemmel bir eşitlik maalesef yaşadığımız koşullarda mümkün değil. Gini Katsayısı sıfıra yaklaştıkça ancak ‘mükemmel eşitliğe doğru bir yolculuk’tan söz edilebilir.
Yukarıda bahsettiğim gibi, Gini Katsayısı sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade ediyor. TÜİK tarafından gerçekleştirilen en son araştırma sonuçlarına göre Gini katsayısı bir önceki yıla göre 0,015 puan artış ile 0,410 olarak tahmin edilmiş.
Sonuç: Ülkemizde gelir dağılımı, bir önceki yıla göre biraz daha bozulmuş.
Son yapılan araştırma sonuçlarına göre; en yüksek eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirine sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 1,2 puan artarak yüzde 47,5'e yükselirken, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay 0,3 puan azalarak yüzde 5,9'a düşmüş.
Özetle zengin daha zengin oldu, fakir daha da fakirleşti. Ülkemizde hala bir ‘orta direk’ mevcutsa eğer (en üst gelir grubu ile en alt gelir grubu hariç olanlar), onların toplam 100 birimlik gelirden aldıkları pay ise 46.6 oldu. Orta gelir grubunun tümünün toplam gelirden aldığı pay, en üst gelir grubunun toplam gelirden aldığı payın altında kaldı.
En üst gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay, en alt gelir grubunun sekiz katı. Evet, yanlış okumadınız. Tamı tamına sekiz kat. Büyük bir çarpıklık.
Açıklanan sonuçlar alt gelir grubu için son 10 yılın en kötü verileri ve pandemi dönemini içermiyor.
Bir başka çarpıcı veri ise ‘Maddi Yoksunluk’ kapsamında ortaya çıkıyor. Maddi yoksunluk, finansal sıkıntıda olma durumunu ifade etmekte olup; çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme ve evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme durumu ile ilgili hane halklarının algılarını yansıtır.
Son anket verilerine göre Maddi Yoksunluk 1,1 puan artarak yüzde 27,4 olarak gerçekleşmiş. Buna göre yukarıda sayılanlardan en az dördünü karşılayamayanların oranı yüzde 27,4.
Şimdi yukarıdaki maddeleri yeniden okuyup, tek tek kendinize uygulayarak, en az kaç tanesini karşılayamadığınızı kontrol etme sırası sizde.
Gelir eşitsizliği bir tek bizim sorunumuz değil elbette. Örneğin Amerika’da gelir eşitsizliği çok yüksek. Ancak Avrupa’da kuzeye doğru ilerledikçe gelir eşitsizliği azalma gösteriyor. Kuzey Avrupa ülkeleri bu döngüyü kırabilmek adına sosyal yardımları doğru bir şekilde, dezavantajlı gruplara daha yoğun olacak şekilde iletiyorlar. Eğitim parasız. Sağlık da öyle.
Hazır konu eğitimden açılmışken, gelir eşitsizliğinin en temel nedenlerinden birinin eğitim olduğu hususunu belirtmekte fayda var. Eğitimin cinsiyete ve bölgelere göre farklılaşması ve farklılaşan grupların eğitime erişiminde yaşanan sıkıntı, gelir eşitsizliğinin oluşumu konusunda en önemli etkenler olduğu bilinmekte.
Eğitimin herkes için ulaşılabilir, kaliteli ve eşit olması, ücretsiz olması, gelir eşitsizliğini azaltmak için en önemli yollardan biri. Eğitimde fırsat eşitliği mutlaka sağlanmalı.
Emek piyasasındaki cinsiyetlere, ırklara göre ücret ayrımı ve mesleki ayrım gelir eşitsizliğini yaratan diğer unsurlar olarak sayılabilir. Kadınların işgücüne katılımı, kadınların erkeklerle eşit yaptıkları işlerde eşit ücret almaları da gelir eşitsizliğini azaltmak yolunda önemli bir adım. Irk ayrımcılığının yoğun olduğu ülkelerde gelir eşitsizliğinde de yoğunluk hemen göze çarpıyor.
Ve tabi kız çocuklarının eğitimi konusunu da atlamamak gerekiyor. Kız çocuklarının üniversiteye gelene kadar eğitimden ayrılma oranlarının mutlaka düşürülmesi, ancak toplumun kadın erkek eşitliğine inandırılması ile mümkün olduğunu çok geç olmadan kavramak gerekiyor.
Gelir eşitsizliğini önlemenin en önemli yolu ‘kamu’dan geçmekte. Ülkenin kıt kaynaklarının, gelir dağılımından en fazla etkilenen grupları, bu yoksulluktan kurtaracak şekilde tasarlanması ve dezavantajlı gruplara destek olunması gerekiyor. Kamu harcamalarının gelir dağılımı üzerine yansımasının eşitsizliği azaltıcı yönde olabilmesi, bu faydadan yoksul hanelerin yararlanmasına bağlı olduğunu unutmamak da kamunun bir diğer görevi.
Özellikle pandemi döneminde bazı devletlerin sıklıkla yoksul hanelere destek olduğunu gördük. Bunun nedeni zaten var olan gelir eşitsizliğini daha da büyütmemek içindi. Bu yardımlar aynı zamanda sosyal patlamaların önündeki en büyük engel de aynı zamanda.
2021 Gelir ve Yaşam Koşulları Endeksi sonuçlarını ise büyük bir merak içinde bekliyoruz. Pandemi sonucu oluşan hasarın boyutunu görebilmek açısından önemli olacak.
Sağlıcakla kalın…