İçinde yer aldığım bir söyleşi sonrasında, anlattıklarımdan tümüyle farklı görüşlerini öne sürerek eleştiride bulunan herkese haklı olduklarını söylüyordum. Sonradan bu nasıl doğru olabilir diye tepki gösteren bir arkadaşıma da ayrıca hak vermiştim. Bu yanıtım, ne o anda bir espri yapmak ne de Nasrettin Hoca’ya öykünmek içindi. Yalnızca herkesin kendi bilgi ve deneyimleriyle konuya yaklaştığını söylemek istiyordum. Nitekim hayatı boyunca hiç yoksulluk görmemiş, aç kalmamış, bir sağlık sorunu olmamış, aşk ateşiyle yanmamış, her zaman başarılı bir kişiyle tartışmaya giriştiğimizi varsayalım. Ben yaşadığım olumsuzlukların etkisiyle karşıt düşünceleri savunduğumda, birbirimizi anlamakta mutlaka zorlanacağız. Bu yüzden yeri geldiğinde, bilgi kadar deneyimin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyorum.
Aldığımız eğitimle, okuduğumuz kitaplarla, sürekli bilgi ağımızı geliştiriyoruz. Ancak bu bilgiler, bizi daha donanımlı duruma getirirken, yalnızca gideceğimiz yolu, amaçladığımız hedefi belirliyor. Alanımız ne olursa olsun, bu yolda karşılaşacağımız olumlu ya da olumsuz her şey, çalışma sırasında kazanacağımız deneyimlerdir. Nasıl ki bir hekim olmak için yalnızca tıp bilgisi, bir müzisyen olmak için nota, bir yazar olmak için dil yeterli değilse… Bu yüzden çalıştığımız, ilgilendiğimiz her konuda önce bilgilenip sonra da kendimizi bu deneyimlerle güçlendirdiğimiz zaman, başarı yolunda ilerlemiş oluyoruz.
İnternet ağının gelişmesi, arama motorlarının hayatımıza girmesiyle birlikte, her an istediğimiz bilgiye ulaşabiliyoruz. Bu arada konusunda yetkin olmayan kişilerin paylaştığı içerikler, doğrulanmamış alıntılar bizi yanıltabiliyor. Bunların sonucunda kötü deneyimler de yaşayabiliyoruz. Bilgi kirliliği yaratan bu tür paylaşımları elbette ki konumuzun dışında bırakıyoruz.
Bilgi ve deneyim konusu üstünde yoğunlaşırken, püf noktası deyimine kaynaklık eden öyküyü anımsadım:
Anadolu’da, Ahilik döneminde kalfalar ustalarından el alır, onların onayıyla kendi işyerlerini açarlarmış. Bir çömlek ustasının yanında çalışan bir kalfa, her şeyi öğrendiğini düşünerek ustasının onayını almadan ayrılmaya karar vermiş. Bir başka kentte gidip kendi dükkânını açmış, öğrendiklerini uygulamaya başlamış. İlginçtir, daha ilk günden fırına verdiği bütün çömlekler ısınmaya başladıkları anda çatlıyorlarmış. Bütün çabalarına karşın, sağlam bir çömlek yapmayı başaramamış. Çaresiz kalan kalfa, başı öne eğik ustasının yanına gitmiş. Usta onu gülerek karşılamış. Sonra da ona çömleklerin fırından çatlak mı çıktıklarını sormuş. Kalfa üzüntüyle başını salladığında, ona nerede hata yaptığını anlatmış. Şöyle ki, usta çömleğe şekil verirken arada bir “püf” diye üflüyor, böylece çamurun üstünde biriken hava kabarcıkları kayboluyor, çömlekler hiç çatlamıyormuş. Bunları anlattıktan sonra, “Gördün mü demiş usta, her şeyi bildiğini sanıyordun, ama daha püf noktasını öğrenmemişsin!”
Bu deyimin çağrışım zenginliğine sığınarak, sözü uzatmadan son noktayı koymak istiyorum.
Her işin başarılmasında, ulaşılan her olumlu sonuçta, mutlaka yolumuza ışık tutan bir püf noktası vardır. Bunu öğrenmek için bilgi kadar deneyim de gerekiyor. Kısacası bilmek elbette ki önemlidir, ama daha önemlisi yapabilmektir.