Güvenlik kamerası kayıttaydı.
Genç bir adam Amerika’nın New York kendinde bulunan metro istasyonunun bir kat altına indi. Bir köşeye geçip yavaşça ve özenle, kemanını çantasından çıkardı. Keman kutusunu aynı özenle tüm sokak sanatçılarının yaptığı gibi önüne yere koydu. Hazırlığını tamamladıktan sonra, kemanını çalmaya başladı.
Kırk beş dakika boyunca, kemanı ile, tarihin en önemli bestecilerinden olan Sebastian Bach’ın bir birinden değerli eserlerini icra etti. Önünden, gündelik hayatın telaşı ile dolu, binlerce insan geçti. Kimisi bir an durup, sanatçının önündeki kutuya bir kaç bozuk para attı. Kimisi kulağına gelen muhteşem Bach’ı duymanın ilk duygusu ile dönüp baktı ve geçip gitti. Kimisi başını dahi çevirmeden kalabalık arasında, yetişeceği hedefe doğru ilerledi, gözden kayboldu. Bir tek kişi bile bu kırk beş dakikalık küçük konsere doya doya adapte olmadı, doya doya durup dinlemedi.
Kırk beş dakikanın sonuda genç adam, kutusundaki paraları saydı. Tamı tamına 32 dolar toplamıştı. Kemanını tıpkı kutusundan çıkarırken gösterdiği aynı özenle kutusuna geri koydu. Diğer eşyalarını topladı, parasını cebine koyarak oradan uzaklaştı.
Güvenlik kamerasının açsından çıkıp gitti.
Hayat böyle.
Bazen gündelik yaşamımızın telaşı içinde önünden geçtiğimiz insanları görmeden, kulağımıza hoş gelen müzikleri duymadan, güzel bir kokuyu hatta manzarayı farketmeden önünden, yaşam gibi akıp geçiyoruz. Oysa yaşam da bizim önümüzden aynı şekilde hızla akıp geçiyor.
“Bazen" diyorum ama, son yıllarda bu çok fazla olmaya başladı. Her yerde herkes bu telaş içinde. Hatta, özel bir yeri görmek ya da dinlemek için gittiğimizde dahi, insanların oldukları an ve yerde, doyasıya o anı ve mekanı görmek ya da yaşamak yerine, telefonları ile kayıt ettiklerine tanık oluyoruz. Üstelik biliyor musunuz, bir çoğu da o kayıtları hayatında bir kez daha dönüp izlemiyorlar. İşin acısı, o anı zaten çoktan kaçırıyorlar. Hatırlarına, gittikleri ve gördükleri yerler yerine gittikleri yerlerde telefonla çekim yapmaları yerleşiyor.
Ne acı.
Hikayemize dönecek olursak..
Kırk beş dakikalık kısa bir konser veren ve Sebastian Bach’ın muhteşem bestelerini kemanı ile metro istasyonunda çalan kişi Jashua Bell’di. Jashua Bell, günümüzün en büyük keman virtiyözlerinden birisi hatta en iyisi kabul edilir. Konser biletleri 500 dolarak kadar çıkan fiyatlara satılmakta ve 4-5 ay önce satılıp bittiğinden çok zor bulunmaktadır. Çaldığı keman ise 3 buçuk milyon dolar değerinde, 300 yıllık bir kemandır.
Hayat böyle.
Dakikalar, saatler, günler, aylar, yıllar geçer… Ömür geçer… Hayat biz onu hissettikçe yaşanmış sayılır ve biz onu ıskaladıkça hiç yaşanmamıştır. Gündelik hayat, hayatımızın bazen en can alıcı değerlerini veya anılarını yaşamamıza engel olurken, durmak ve dinlenmek, beklemek ve yavaşlamak gibi, hayatın tadını almamızı sağlayan adımlar atmamıza da engel olur.
Bu engelden kurtulunca anlıyoruz, hayat güzel. Hem de her şeye rağmen çok güzel.