"Bizi üzen olaylar üzerine..."

Emre ALKİN Köşe Yazısı
14 Temmuz 2021 Çarşamba

Bir yerde heyecan ya da menfaat bitti mi, daha önce kimsenin umursamadığı veya dikkat etmediği her türlü olumsuzluk, iyice belirginleşir ve tepkiler başlar. O zaman şu soruları sormakta fayda var:

- Ülkemizde kadınlara, çocuklara ve her türlü canlıya yapılan zalimliklerin sayısı acaba son zamanlarda arttı mı, yoksa her zaman böyleydi de sosyal medyanın marifetiyle mi öğreniyoruz? 

- Döviz kurlarının sabit kaldığı zamanlarda, kendini ‘entelektüel’ olarak tarif eden kesimin ve kendini uzun zamandır dışlanmış hisseden mütedeyyin iş kesiminin kavuştukları varlık sebebiyle Türkiye'de her gün olan bitenlere karşı duyarsız kaldığı dönemden, aynı kesimlerin itiraz ettiği ve sesini yükselttiği sürece nasıl geldik? 

- "İki oyum olsa, ikisini de veririm" diyenler bugün nasıl oldu da farklı düşünüyor? 

Bu soruların cevabını basitçe şöyle verebiliriz: "Safı belli olmayan ama fikri sabit olan insanlar, menfaatlerine göre davranırlar ve şahsi menfaatler her zaman toplum menfaatinin önüne geçmeye meyillidir." Maalesef durum bu. Hangi iktidar olursa olsun, sosyo-ekonomik durumu düzelen ve gücü artan kesimler toplumdaki gözle görülür çarpıklıkları, kendi durumları bozulana kadar görmezden gelirler. Durumları hiç bozulmayanlar ise asla seslerini çıkarmazlar. 

Güney sahillerinin her karış toprağına hatta denizine inşaat, otel, tesis yapanlar zenginleşirken mutlu, varlıkları riske girince mutsuz ve şikayetçi oluverdiler. Aynı durum ‘elit’ iş dünyası için de geçerli. Zenginleşirken seslerini çıkarmayanlar, bugün farklı konuşmaya başladı. 

Çok iyi hatırlıyorum, bir mesleki sivil toplum kuruluşunda ortaya bir öneri atılmıştı. Ben de "Meselenin teknik tarafına değil, önce ahlaki ve felsefi tarafına bakalım" dedim ve bir akademisyenden aldığım cevap bugün geldiğimiz durumu özetler nitelikteydi: "Bugün ahlakı ve felsefeyi tartışmak zaman kaybı değil mi?" Bunu söyleyen kişi iktidar partisinin tarafında olan bir kişi de değildi. 

 

Bir başka örneği de şöyle yaşadım: Ekonomi politikalarının etkinliği konusunda bazı saptamalar yaparken, bir iş insanının bana sürekli itiraz ettiğini fark ettim. Konuşmamı keserek "Neden sürekli itiraz ediyorsunuz?" diye sordum. Cevabı şu oldu: "Bizim kesim hep dışlandı, dolayısıyla bugünkü hükümet ne yaparsa yapsın kayıtsız şartsız bizim için doğrudur." Ülkenin geldiği noktayı buradan rahatlıkla anlayabiliriz.  

Son günlerde çocuklarımıza yapılan istismarlarla alakalı tepkimin ne olduğunu soranlar var. Ben de onlara şunu soruyorum: 

"Mezun olduğunuz okul ya da sahip olduğunuz varlık insanlık için yeterli mi?"

"Beni 30 yıldır evlerinize, toplantılarınıza, organizasyonlarınıza, firmalarınıza davet ettiniz. Her seferinde toplumdaki çarpıklıklardan bahsettim. Her seferinde eğitim, hak ve özgürlükler, adalet gibi kavramların altını çizdim. Siz ise bana dolar, altın, borsa, faiz sordunuz. Yapısal reformları önemsemediniz. Kadın-erkek eşitliği dediğimde candan değil yandan desteklediniz. Psikolojik ve fiziki şiddetin arttığını söylediğimde önemsemediniz. Çünkü sizler de bizzat içindeydiniz. 

Çalışanlarınıza karşı adaletsiz ve istikrarsız davrandığınız için, söylediklerimden hoşlanmadınız. Çocuklarınızı göndermek istemeyeceğiniz meslek liselerine sizleri zengin etmek için çalışacak başka ailelerin çocuklarını reva gördünüz. Dolayısıyla gençlere inşaat, el emeği ve güvenlik haricinde fırsat sunmayan büyüme modeline destek verdiniz. Bu şekilde zenginleştiniz. Ancak bu modelde istikrar olmadığını göremediniz. Açgözlü olduğunuz için kazandıkça daha fazla para ve daha fazla nüfuz istediniz. Dolayısıyla ekonomik darboğaza da ters ayakta yakalandınız. Şimdi bana olan bitenle alakalı neden bir şeyler yazmadığımı soruyorsunuz. Kusura bakmayın ama sizlerde hiç utanma duygusu kalmamış, bu sebeple ne siyaseti ne de başkalarını suçlamayın..."

İşte onlara cevabım bu. Bir ülkenin sunduğu fırsatlardan varlıklanmış insanların bu borcu en kolay ödeyeceği usul samimi ve ahlaklı olmaktır. Sosyal medyadan kınama mesajı göndermek yerine isimsiz kahramanların yaptığı gibi maddi ve manevi birikimleriyle meselelerin arkasında olsalardı bugün farklı bir yerde olurduk. Ancak hem para hem de gücü elinde tutanlar, bunları toplum menfaatine kullanacak eğitim seviyesinde değilmiş. Hangi okullardan mezun oldukları önemli değil, anne ve babalarından, çevrelerinden ne gördüklerinin daha önemli olduğu böylece ortaya çıkmış oldu.

Bu ülkede kadınları, çocukları, her canlıyı ve çevreyi koruyacak hassasiyet yine dönüp dolaşıp sade vatandaştan geliyor. Kimse kusura bakmasın. 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün