Mel Gibson’un yönettiği ‘Tutku: Hz. İsa’nın Çilesi’ filmi, Hıristiyanlığın peygamberi Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki son on iki saatini farklı bir kurgu ile anlatır. Jim Cavaziel’in, müthiş bir performans gösterdiği bu film, zaten dünya medeniyetler veya dinler tarihinde adından en fazla söz edilen ‘Via Dolorosa’nın şan ve şöhretini bir adım daha yükseltti dersek yalan olmaz. Hollywood’un çekmiş olduğu büyük bütçeli her dinsel temalı filmde olduğu gibi, bu film de çekilirken film setinde bazı ‘mucizeler’in yaşanmış olması da popüler medya tarafından yine Hollywoodvari bir şekilde anlatılarak, filmin PR’ı oldukça ‘profesyonel’ bir şekilde gerçekleştirilmişti.
Tarihe dönecek olursak, Via Dolorosa , ‘Çile Yolu’ veya ‘Acılar Yolu’ olarak bilinir ve Hz. İsa’nın çarmıha gerileceği ‘haç’ı kendi sırtında taşıyarak kat ettiği yol olarak anlatılır. İngilizce ‘station’ olarak belirtilen, Türkçeye ise ‘nokta’ veya ‘durak’ olarak tercüme edebileceğimiz, 14 durak bu yol üzerinde yer alır. Çok kısaca bu yollar, Hz. İsa’nın ölüme mahkûm edildiği nokta, İsa Haçının bulunduğu nokta, Hz. İsa’nın ilk olarak düştüğü yer gibi belirli durumları aktaran önemli durakları içermektedirler. Eski Kudüs’e gidenler bilir; ziyaret edilen her nokta Roma rakamı ile gösterilip, o nokta ile ilgili önemli olaylar da birden fazla dili içeren tabletlerle ziyaretçilere anlatılır. Bu yol aşağı yukarı 500 metre civarındadır. Yol üzerindeki istasyonlar arasındaki son dört nokta, Hıristiyanlık için çok kutsal sayılan Kutsal Kabir Kilisesi içerisinde yer alır.
Via Dolorosa’yı ziyaret etmeden veya bu yolu yürümeden Eski Kudüs’ü ziyaret etmiş sayılmazsınız. Zaten isteseniz de istemesiniz de Eski Kudüs’te arşınlayacağınız her adım illa ki bir istasyonun ya yakınına çıkar veya doğrudan o istasyondan geçmiş olursunuz. İster istemez bu istasyonları teker teker takip eden ve sırtlarında tahtadan haç taşıyan farklı milletlere ait Hıristiyan hacılara da rastlayabilirsiniz veya sadece Via Dolorosa için düzenlenen bilimsel bir konferansın veya atölye gibi etkinliğin saha çalışması aşamasının, katılımcılar tarafından yine bu istasyonlardan birinde düzenlendiğine de şahit olabilirsiniz. Hangi amaçla olursa olsun gözlemleyeceğiniz tek şey kanımca dünyanın çekilen en büyük ve önemli acılardan birinin yüzlere yansımasıdır. Şimdiye kadar Eski Kudüs’e yaptığım ziyaretlerde bu dediğimin dışında bir şeyle karşılaşmadım. Dahası, farklı mimari tarzları içeren, atmosferi ile ambiyansı ile ziyaret edenleri adeta büyüleyen ve Hz. İsa’nın göğe yükseldiğine inanılan Kutsal Kabir Kilisesi için de öyle bir gün yetmez diye düşünüyorum.
Hatırımda kaldığı kadarı ile Via Dolorosa’yı ziyaret ettiğim günlerden birinde beni en çok etkileyen şey, Filipinler’den gelen Katolik bir hacı kafilesinin (Hıristiyan inanışına göre burayı ziyaret ettikten sonra artık hacı olarak adlandırılırsınız), hepsinin sırtında birer tahta haç olmasaydı. Doğal olarak da Hz. İsa’nın çektiği derin acının bu haç yardımıyla yüzlere yansıması da kaçınılmazdı.
Via Dolorosa’nın yer aldığı Eski Kudüs, gidilmesi, gezilip görülmesi gereken yerlerden biridir. Şehrin günümüz belleğinde yer almasının en temel nedenlerinden biri de Osmanlı’nın buraya ayrı bir önem atfetmesidir. Via Dolorosa, Eski Kudüs’ün hazinelerinden sadece biridir. Buranın her sokağı, her taşı dünyanın en derin ve anlamlı tarihi, kültürel miraslarını içermektedir.