“Lo taasun ken L´Ad… E.loehem / Tanrı´nız Aşem´e böyle yapmayınız.”
Bu cümle putperest toplumlar ile Yahudi toplumu arasındaki farkı gözler önüne sermektedir. Putperest toplumlar kendi istedikleri ve seçtikleri yerlerde putlarına ibadet ve korban yerleri saptamış, bulundukları toprağı putperest ibadetinin merkezi haline getirmişti. Burada kullandıkları yöntemlerde oğul ve kızlarının bu putlara kurban olarak sunulması de yer almaktaydı. Nitekim Krallar döneminde ‘Meşa’ adlı kral büyük oğlunu savaş tanrısı olarak nitelendirilecek puta kurban etmiş ve uğradığı yenilginin kendi düşüncesine göre bedelini ödemişti. Bu uygulamalar Yahudilikte kesinlikle reddedilen ve bu konuya defalarca yapılan uyarılarla dikkat çeken eylemlerdir.
Aslında Mişkan kurulmadan ve korban ibadeti başlamadan Tanrı hepimizin birer Mişkan veya Bet Amikdaş olmamızı istemiştir. Pasuk oldukça açıktır: “Veasu li mikdaş veşahanti betoham / Bana kutsal bir yer yapın içinizde barınacağım.” Ancak özellikle ‘altın buzağı’ yanlışından sonra korban ibadetinin gerekliliği görüşülmüş ve korbanlar gerek Bet Amikdaş’ta ve gerekse Mişkan’da kurallara bağlanmıştır. Tanrı, korban ibadetinin ‘Kendi seçtiği yerde’ yapılabileceğini net bir şekilde ifade etmiştir. Yeruşalayim dışında yapılan korbanlardan nadiren yanıt alınmıştır ki bunlardan en bilineni Eliyau Anavi tarafından yalancı peygamberlerin kim olduklarını halka göstermek amacıyla Karmel Dağında yapılan korbanlardır.
Korban ibadetinin Bet Amikdaş’ta yapılmasının önemli bir nedeni daha vardır. Putperest toplumların bir gün bir şehirde kurdukları kurban yeri ertesi gün yıkıma uğrayabilir veya yeri değiştirilebilir. Burada ne yapılan ibadete ne de kutsallığına inandıklarına bir saygı vardır. Hâlbuki Yahudilik Tanrı’nın yazılmış isimlerinden birine dahi gösterdiği saygı ile bilinir. Tanrı’nın ismini gelişi güzel bir yerlere yazmak yasaktır. Yanlışlıkla yazılmış dahi olsa o isim ‘geniza’ dediğimiz kutsal metinlerin gömüldüğü yere defnedilir. Gemara Masehet Makot 22/A’ya göre Nasıl ki Tanrı’nın kutsal isimlerinden birinin silinmesi yasaksa aynı şekilde Tanrı adına inşa edilmiş mizabeah’tan bir taşın dahi indirilmesi yasaktır.
Sifri adlı kaynakta Rabi Yişmael hiçbir Yahudi’nin Tanrı adına inşa edilmiş mizbeah’tan bir taş bile yıkmayacağını öğretir. Çünkü verilen emir putperest sunaklarının yıkılması yönündedir. Bunun amacı da bellidir. Putperest toplumların kabul edilemez hatta ‘iğrenç’ olarak nitelendirilebilen davranışların Tanrı’yı ilk seçen toplumun içinde olması istenmemektedir. Burada mantıklı bir soru sormak mümkündür. Bu uygulamaların kabul edilemez olduğu Yahudi toplumu tarafından bilinmektedir. Neden bunu ‘emir’ olarak belirtmenin gereği vardır?
Zamanın değişmesiyle bazı durumlar kabul edilebilir hale gelmektedir. Bir zamanlar ‘iğrenç’ tabir edilen şeylerin günümüzün değişen değer yargılarıyla kabul görmesi şaşırtıcıdır. Sadece birkaç yıl öncesine kadar toplumun değer yargılarının ‘kesinlikle’ reddettiği durumlar bugün kabul edilmekte hatta kabul etmeyenler dışlanmaktadır. Çağdaş ve özgürce yaşamın gereği olduğu iddia edilen uygulamalar kabul görmektedir. Değer yargılarının bu kadar kısa süre içinde değişmesinin elbette nedenleri vardır. Globalleşen ve sınırları tabiri caizse kalkan dünyamızda değer yargılarının sınırları yeniden çizilmektedir.
Tora ebedidir. Tora günceldir. Tora kesin kez ilahidir. Bu yüzden Tora’da “Bunu da söylemeye gerek var mı” şeklinde o emrin neden verildiği konusunda ‘anlama’ güçlüğümüz olsa da bir gün o emrin neden verildiğini anlamamız zaman içinde mümkün olacaktır. Tora Tanrı’nın kâinatı yaratırken kullandığı el kitabıdır. Tanrı ezelden ebede kadar her şeyin hâkimi olduğundan ileride nelerin değişeceğinin de farkındadır. İşte bu yüzden defalarca “Onların kanunlarının hükmünce gitmeyiniz” emrini farklı şekillerde karşımıza çıkarmaktadır.
Bene Yisrael ‘kendi’ değer yargıları, kendi kültürü ve inancıyla yola devam ettiğinde değişen koşulların yarattığı türbülans onu fazla etkilemeyecektir. Çağdaşlık kurallara karşı çıkmak ve onları yeniden yazmak değildir. Çağdaşlık evrensel ilkelerin bu gün dahi uygar toplumlar çerçevesinde yaşanabilir olduğunu göstermektir.
Mişle bu konuda kesin görüş bildirir:
“Ki lekah tov natati lahem Torati al taazovu / Sizlere iyi bir doktrin verdim Tora’mı bırakmayınız.”