Gülmeyi unutan insanlık

Mois GABAY Köşe Yazısı
11 Ağustos 2021 Çarşamba

Kanıtlayacak birşeyiniz varsa özgür değilsinizdir...

Geçtiğimiz iki hafta boyunca ormanlarımızla beraber yüreklerimizin de yandığı, yaşamın bedelinin gittikçe ağırlaştığı kabus dolu günler geçirdik.Tüm bu acının içerisinde yangının daha ilk günlerinde Türk Yahudileri konusunda araştırmalar yapan Aşkenaz Cemaatimizin değerli hahamı Rav Mendy Chitrik’i hedef alan, onu yangının sanki sorumlusuymuş gibi göstermeye çalışan sözde bir gazetecinin nefret söylemini utançla okuduk. Neden yaşanan her elim olay sonrasında birileri ne yapıp edip konuyu ‘Yahudi’ ile ilişkilendiriyor ve bizler de haklılığımızı kanıtlamaya çalışıyorduk? Neden bizlerin bir açıklama yapmasına, tepki göstermemize bile gerek kalmadan yargı mercileri, kamuoyu “Bu tipik Ortaçağ antisemitizmi” diyebilecek bilgi, irade ve kararlılığa sahip değiller? Sürekli bir haklılığımızı ‘kanıtlama’ içinde olmak bizi ne kadar özgür kılabilir? Yaşanan onca acının içinde “Sen de buna mı takıldın?” demeyin değerli dostlarım. Ormanlarımız yanarken yaşadığımız kaos ortamı, kimi siyasilerin tuhaf açıklamaları, güvensizliklerimiz, nefret ve hedef göstermeler derken, kısaca tüm bu duyguların merkezinde ortak ideallerimizden uzaklaşıp, birbirimizi dinleyemeyecek kadar dolmamız bulunmuyor mu? Vatanını seven hangi insan ormanlarımız yanarken mutlu olabilir? 

Geçtiğimiz aylarda değerli bir ağabeyim aklımda yer eden bir cümle sarf etmişti. “Bu ülkede ne yaparsan yap yüzde 50’yi mutlu edemezsin” demişti. Bu gerçekliği değiştirmek, ortak ideallerde birleşebilmek için şimdi en doğru vakitteyiz! Yaşananlar sonrası siyasi tercih ayrımı yapmadan ülkesini seven herkesin ‘Yeşili korumak ve ranta kurban etmemek’ adına sorumluluk alma zamanıdır. Acı veren deneyimlerimiz bir olabilmek adına bize güç veren dönemlerdir. Afet bölgesine gönderilen yardımlar, toplanan bağışlar bunun en iyi göstergesidir. Hele bir de Olimpiyat sporcularımızın başarıları da buna eklenince tekrardan hep beraber gülebilmek için umutlanıyor insan… Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…

‘Post-Korona Düğünleri’ 

 

Geçtiğimiz hafta, sayısı artan düğünlerimizle nihayet gazetemizin ‘Toplumumuzda Geçen Hafta’ bölümü de şenlendi. Aynı köşede uzun süredir vefat haberlerinin yerinde ilk defa vefat ve düğün sayısının eşitlenmiş olması belki de gittikçe azalan toplumumuz için bir teselliydi. Ortak dileğimiz o köşenin mutlu haberler ile dolup taşması…

Yaklaşık bir buçuk yıldır düğün yapamayan nişanlı çiftler, aileleri yaz mevsimini fırsat bilerek tekrardan eski görkeme yakın ‘yeni normallere uygun’ şartlarda kutlamalar yapmaya başladı. Artık ‘after party’li kutlamaların yerini akşam 18.00 gibi başlayıp gece yarısı sona eren davetler almış durumda. Maddi durumu elveren aileler herşeye rağmen çocuklarının bu mutlu günlerinin en iyi şekilde olması için var güçleriyle emek vermekte. Beş yıldızlı lüks oteller, açık havada organizasyon firması tarafından süslenen masalar, ses ve ışık sistemi, profesyonel fotoğraf hizmeti, DJ performansı ve hatta biraz daha fazlasını isteyenler son model bir araba parasını etkinliğe harcamak durumundalar.

Geçtiğimiz günlerde bir otelci dostumla ‘Kaşer’ düğün yapma bedeli olarak artan rakkamlardan sohbet ederken samimi bir şekilde kaşerer yemek, içki maliyetleri bir yana “Mois Bey sizin cemaatiniz de zor misafirler!” diyerek bir nevi itirafta bulunmuştu. Nitekim, en güzel düğüne bile yeri geldiğinde bir kulp bulmamız, yemeğinden servisine aşırı talepkar hallerimizin de fiyatları arttırdığı bir gerçek.

Hepsi iyi güzel de ‘salgın sonrası madem artık açık havada olmak moda’ sizce 5 yıldızlı oteller yerine yepyeni bir konsept mi düşünsek? Bir zamanların Arnavutköy Sinagogunun duvarları restore edilebilse, bahçe temizlenebilse belki orada düğün gerçekleştirmek de ileride moda olabilir… Bir hayal sadece, paylaşmak istedim.

Sosyal Medyada Linç Modası 

 

Yaşadığımız acı dolu günlerin sonrasında, sosyal medyada karşılaşılan linç girişimleri servis sektöründe çalışmak zorunda olan emekçiyi çileden çıkardı. Kendileri sanki çalışmıyor, her gün yangın bölgesinde yardımdalarmış gibi kimi klavye silahşörleri sosyal medyadan seyahat acentelerine, müzisyenlere, otel ve lokantalara verip veriştirdiler. Yaklaşık bir buçuk yıldır zaten can çekişen bu sektörlerin tam da desteğe ihtiyacı olduğu dönemde bir müzisyene “Bu akşam nasıl programa çıkarsın?” demek ya da “Halen nasıl tur satarsınız?” diye acentelere saldırmak sadece empatiden yoksun bir davranışın göstergesidir. Herşeye rağmen hayat devam ediyor ve zamanla üreterek, çalışarak bu döngüden kurtulabiliriz. Birbirimizi anlamaya gayret göstereceğimiz günler dileğiyle… 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün