Geçtiğimiz hafta program ortağım Gezmekyetmez blogunun sahibi sevgili Oğuz Otay ile birlikte önümüzdeki günlerde gerçekleştireceğimiz ‘Edirne Yahudi İzleri’ rotamızın keşfi için Edirne’deydik. İstanbul’dan 2,5 saat uzakta, metrekareye düşen Osmanlı eseri açısından belki de en zengin bu serhat şehrimiz ne yazık ki arzu edilen turizm potansiyelinden çok uzak. Ziyaretimizin ilk durağı Kaleiçi’nin son halini bir an evvel görebilmek için heyecanlanmıştım. Son günlerde Edirneliler grubu vasıtası ile Kaleiçi’nde eski Yahudi evlerinden birinin otel olarak restore edildiğini öğrenmek de heyecanımı arttırmıştı. Maalesef hayal kırıklığına uğradım. 2015 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu tamamlanan Edirne Sinagogunun ahşap pencereleri eskimeye yüz tutmuş, cilaları çıkmış, ancak her şeye rağmen etraftaki yapılardan bağımsız abidevi görünümü ile göz kamaştırıyordu. Kaleiçi sokaklarında dolaştığımda senelerce restore edilmemiş, çökmeye yüz tutmuş eski Yahudi evlerini gördükçe yine moralim bozuldu. Tıpkı İzmir’deki Dario Moreno Sokağı örneği gibi sinagogun etrafındaki tarihi sokaklar trafiğe kapatılıp, evler restore edilip ‘Edirne Maftirim Sokağı’ projesini gerçekleştirmek çok uzak bir hayal midir? Bilmeyenlerimiz için,16. yüzyılda Edirne'de Yahudi mistiklerle Sûfilerin etkileşiminden doğan ve ‘sonlandırma’ anlamına gelen Maftirim müzikleri, eski zamanlarda Mevleviler eşliğinde Türk tasavvuf müziği enstrümanlarıyla icra edilmiş. Eserleri notalara kaydettirerek Maftirim geleneğinin yok olmasını önleyen Hahambaşı Moşe Bicerano Efendi, Atatürk’ün de yakın dostu olarak biliniyor. Sadece bu bilgiler bile Edirne’mizi dünyaya tanıtmaya yeter…
Yetkililer tüm iyi niyetli çalışmalara rağmen neden bu potansiyeli göremezler? Nitekim Kaleiçi’nde siz sormazsanız yürüyerek sinagoga gidebilecek hiçbir tabelaya da rastlamadım. Sadece sinagog değil 20.yüzyılın Mimar Sinan’ı olarak sanat çevrelerinde anılan, Akdeniz Heykeli’nden tanıdığımız İlhan Koman Evinde de ünlü sanatçıya dair pek bir bilgi, tanıtım göremedim. Edirne Yahudi mirasına sahip çıkabilmek, sadece 16 bin kalmış ve Edirne’de yok denecek sayıdaki Türk Yahudi’sinin değil, kültürel miras ve çoğulculuğa önem veren hepimizin görevi olmalıdır.
“Yanyana” olabilmek mümkün mü?
Yeniköy Panayia Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı her yıl geleneksel olarak düzenledikleri Theotokia etkinlikleri kapsamında bu sene de çok ilginç bir etkinliğe imza atıyor. Geçtiğimiz pazar akşamı kilise avlusunda ‘Saray’da ve Kilise’de Rum Bir Bestekar Hanende Zaharya’ adı altında değerli bir konser gerçekleştiren vakıf yönetimi, 28 Ağustos saat 18.30’da da ‘Hasretin İki Yakası’ ismiyle Lozan Mübadilleri Vakfı Korosunu ağırlayıp ortak şarkıları komşularına dinletecek. Bu saydığım etkinlikler içerisinde benim de merakla beklediğim etkinlik ise 2 Eylül günü saat 18.30’da gerçekleşecek. ‘21. Yüzyıl Yayıncılarının Zorlukları, Dönüşümleri ve Yeni Fırsatlar: Aras, Gözlem ve İstos Örneği’ başlığı ile gerçekleşecek etkinlikte Aras Yayıncılık’tan Lora Sarı, Gözlem Kitap’tan Gila Erbeş ve İstos Yayınları’ndan Foti Benlisoy Doç.Dr. Erkan Saka’nın moderatörlüğünde konuşacaklar. Yeniköy Panayia Kilisesi Vakfı Başkanı Laki Vingas ve ekibini bu yaratıcı etkinlik vesilesi ile kutlamak isterim. Salgın döneminde dijital alanda ‘Discovering Yeniköy’ sayfası vasıtası ile bilgi dolu söyleşiler, YouTube yayınları ile sınırları Yeniköy’ü aşan birçok kitleye ulaşmayı başaran ekip şimdi de üç azınlık yayın organını aynı masada buluşturarak ‘Yanyana’ olabilmek adına bir adım daha atıyor. Kendi içlerinde farklı gündem ve beklentileri olan, farklı fikirlere sahip üç ayrı azınlığın bir arada projeler yapabilmeleri, ortak sorunlara beraber çözüm üretebilmeleri ve samimi bir iletişimin çok kültürlülüğü koruma adına değerli olduğuna inanıyorum. Nitekim, toplumumuzun hafızası olan kaybolan ortak kültürel mirasımızı koruyabilmek hepimizin ancak yanyana mücadele verebilirsek başarılı olabileceğimiz bir meseledir. Dilerim 2 Eylül’deki söyleşi birlikte projeler yürütebilmek adına da bir adım olur…