Ormanlar yanıyor…
İklim aktivistleri jürisi, hükmünü bildiriyor:
“İnsanoğlunun doymak bilmez açgözlülüğü, atmosfere CO22 boşaltmasına, o da, dünyanın ısınmasına neden oluyor… Buna dur!’ demezsek, ‘gezegenimiz’ yaşanmaz hale gelecek”…
Hikaye hoş… Ama yanlış.
Doğrusu şu:
“İnsanoğlu, ‘daha iyi’ yaşamaya çabalıyor… Fakirlikten çıkmak için enerjiye ihtiyacı var… Şu anda ulaşabildiği enerji kaynakları, yerkürenin ısınmasına neden oluyor… Yapması gereken, dünyanın ısınmasına neden olmayacak enerjiyi üretmek, ülkelerin kalkınmasını engellemek, ‘birilerinin’ fedakarlık yapmasını beklemek değil…”
Hikayenin bu yönü, iklim aktivistinin ilgisini çekmiyor. Onu ilgilendiren, kimin ‘suçlu’ olduğuna karar verip, hıncını çıkarmak… Sorunun çözümünde aktif olmak değil, aktivist kalmak istiyor.
Aktivistler, ellerinde pankartları, protesto yürüyüşlerine katılırken, sorunu çözecek olanlar, beyaz önlükleriyle, laboratuvarlara giriyor…
Nümayişçi, kendine ‘insan hakları’ ve ‘doğru değerlerin’ savunuculuğu rolünü biçmiş… Beyaz önlüklülerin önerilerini dinlemek istemiyor… Bu
tutumunun sadece anti-entelektüel değil, aynı zamanda, savunduğu ‘değerlere’ karşı işlediğinin farkında değil… İnsan hayatına değer veren, insanların açlıktan ölmemek için zengin ülkelere göç etmek zorunda kalmasına razı olamaz.
***
Ormanlar yanmayı sürdürüyor… İtfaiye, kısıtlı imkanlarla yangını söndürmeye çabalıyor… ‘Sosyal’ olanı dahil, medyanın keyfi yerinde…
Mecralarda, bir taraf “insanların acımasızca doğayı yağmaladığı” gibi hikayeler dinlemeyi seviyor… diğer taraf, “doğadaki değişimlerin insan kaynaklı olmadığı”na dair masallar…
Beyaz önlüklüler ise, sorunların her yönüyle yüzleşerek onları çözmeye, insan doğası ve ihtiyaçlarını hesaba katan rasyonel bir çevrecilik tesis etmeye çalışıyor.
Şu anda karşı karşıya kaldığımız sorun şu: Atmosfere yılda 38 milyar ton CO2 boşaltıyoruz… Bu da, ‘sera etkisi’ yaparak, dünya ısısının artmasına neden oluyor.
Isınmak için odun, petrol veya doğal gaz yaktığımızda… otomobil kullandığımızda veya toplu taşıma aracına bindiğimizde… giysi ya da ev eşyası satın aldığımızda, karbon dioksit salınımına ‘suç ortağı’ oluyoruz… Çünkü bunları üreten makinelerin enerjiye ihtiyacı var… ve çoğu enerji, CO2 yolluyor atmosfere.
Eğer bu ürünlerden vazgeçemiyorsak, yapabileceğimiz tek şey kalıyor: dünyamızın ısınmasına neden olan enerji kaynaklarını iyileştirmek.
İklim savaşçıları, kalkınmakta olan ülkelere ‘sürdürülebilir’ bir kalkınmayla yetinmelerini öneriyor… Neyse ki, yoksulluktan kurtulmak isteyenlerin, bu önerileri dinlemeye niyeti yok… dünyayı ‘sürdürülebilir’kılma görevini, zengin ülkelere bırakıyor.
1962’de Bostwana ile Burundi, kişi başına 70 dolar yıllık gelirle, eşit derecede sefil, eşit derecede yardıma muhtaçtı… ve eşit derecede karbon dioksit salıyorlardı atmosfere… 2010’a geldiklerinde, Bostwana yoksulluktan çıkmış, yıllık geliri 7650 dolar olmuştu… Hala yoksul olan Burundi’nin 89 katı CO2 salıyordu artık… Karbon salınımı artmış, buna karşılık, daha iyi beslenebiliyor, doğal afetlere karşı giderek direnç kazanıyordu.
***
Peki, fakirler zenginleşmek, zenginler zengin kalmak istediklerine göre, küresel ısınma sorunu nasıl çözülecek?
İnsanın aklına gelen en rasyonel, en optimal çözüm şu tabii ki: “En az miktarda sera gazı salarak, en yüksek miktarda enerji elde etmek.”
‘Yenilenebilir’ diye bilinen güneş ve rüzgar enerjileri, ne yazık ki, ihtiyacın sadece yüzde 1,5’ini karşılayabiliyor… Ayrıca, güneş her akşam batıyor… Rüzgar da diniyor… Oysa enerjiye 7/24 ihtiyacımız var.
Buna karşılık, her ne kadar ‘yeşil hareket’ bunu duymak istemese de, nükleer enerji, şu anda bilinenler arasında, en yeşil teknoloji… Karbon salınımı en düşük… ve düşünüldüğünün aksine, en güvenli enerji kaynağı.
1986 Çernobil felaketinde, birkaç bin kişi kanserden ölmüştü… Daha sonraki kazalarda, örneğin 2011’deki Fukushima’da ölen olmadı.
Nükleer enerjiyle kıyaslamak gerekirse, doğal gazın 38, petrolün 243, kömürün ise 387 kat daha ‘tehlikeli’ olduğu söylenebilir.
Kendi türüyle kavgalı, insan düşmanı bir çevrecilik yaparak vaktimizi boşa harcayabiliriz tabii ki… Ama insan gibi akıllı bir varlığa yakışan, akılcı ve hümanist bir çevrecilik yaratmak.
Sorunlarımız yok değil… var olduğumuz sürece de olacak… Ama neyse ki, bunları çözecek akıl ve bilime sahibiz… Geçmişteki sorunlarımızı nasıl çözdüysek, aynı yöntemle, bugünküleri de çözebiliriz.