Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının birincil görevi fiyat istikrarını sağlamaktır. Ancak son faiz kararıyla birlikte gördük ki bu görev değişmiş. Artık birincil görev, ‘koşullar ne olursa olsun faiz indir ve siyaseti memnun et’ olmuş.
Konumuz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın son ‘faiz indirim kararı’ ancak öncesinde küresel duruma bir bakalım. Malum dünyadan kopuk yaşamıyoruz. Gerçi yaz saati / kış saati uygulamasından çıkarak, kışın modern dünyadan uzaklaşıyor ve karanlık içerisinde uyanıyoruz ama olsun en azından ekonomimiz dünyaya entegre.
Ekim ayı iki önemli toplantı peş peşe geldi. Bizim Merkez Bankamızın toplantısından bir gece önce Amerikan Merkez Bankasından (FED) beklenen, aylık 120 milyar Dolarlık faiz alım programında azaltımın ne zaman başlayacağı ve miktarının ne olacağıydı. Ne karar metninde ne de Başkan Powell’ın açıklamasında varlık azaltımının ne zaman başlayacağı hususunda bir bilgi verilmedi. Ancak, en kısa zamanda başlayacak açıklaması daha önceki bu yıl içinde başlayacak açıklaması ile birleşince, başlama zamanı için kâhin olmaya da gerek kalmadı.
Ekim ayında toplantı yok. Muhtemelen kasım ayında belirtip, aralık ayında da azaltıma başlayacaklar. Anlaşılan istihdam rakamlarını iki ay daha görmek istiyorlar.
Evet Başkan Powell başlangıç zamanını belirtmedi ama bitiş zamanını söyledi bizlere. Tahvil alım programı 2022 yılının ilk yarısı sonunda bitecek. Bunu da dikkate alırsak, varlık alım azaltımı çok yüksek tutarlarla olmayacak. Özetle havuza akan su miktarı azalacak ancak bu azalış beklentilerden az olacak.
İşte bu haberler piyasalara moral veren unsur oldu.
FED Toplantısı sonrası ABD’nin hem 2021 yılı enflasyon öngörüsünü hem de 2022, 2023 ve hatta 2024 yılı enflasyon öngörülerini görmüş olduk.
Amerika’nın uzun dönemli hedefi %2 enflasyon. FED enflasyonun beklenenden daha uzun yüksek seviyede seyredeceğini ancak enflasyonun geçici olduğunu ve %2’lik uzun dönemli hedefe ulaşılacağını söylüyor uzun zamandır.
Güncellenen FED öngörüleri ise bundan biraz uzak. Öyle ki, 2021 yılı öngörüsünü %3,4’den %4,2’e yapılan güncelleme oldukça sert.
2022 ve 2023 için %2,2 öngörülmüşken, 2024 yılı için öngörü %2,1 olarak açıklandı. Ancak 2024 yılı dahil hedeflenen %2’lik enflasyona ulaşılamayacağı görülüyor. Özetle enflasyon epey zaman yüksek kalacak. Zaten ABD 10 yıllıkları ertesi gün hafif hafif yükselerek uzun dönemli enflasyonu fiyatlamaya başladı bile.
Enflasyon için her ne kadar geçici denilse de bu geçiciliğin ne kadar olacağını tahmin etmek kolay değil. Enflasyon, beklenenden uzun süre yüksek kalacak. Bunu bir tarafa yazalım.
Diğer bir önemli husus ise doğalgaz başta olmak üzere enerji fiyatlarındaki artış. İngiltere ve İtalya, 2021-2022 kış döneminin doğalgaz fiyatları yönünden çok zorlu geçeceğini öngörüp, bunu vatandaşa yansıtmamak adına ek bütçe belirleme yoluna gidiyorlar. Mevcut fiyatlarla kış aylarında doğalgaz ve elektriğe zaman kaçınılmaz gibi duruyor. Petrol fiyatları ise şimdiden 80 dolarlar civarında. Doğalgaz ve petrol kaynaklı fiyat artışları büyük bir enflasyon tehdidi olarak hala çok canlı.
Öte yandan küresel ölçekte gıda fiyatlarında da tüm zamanların en yüksek seviyesindeyiz. Türkiye’de ise hem kurallık hem de arz yönlü eksiklik, gıda fiyatlarını mevsimsel olarak etkisini en az hissetmemiz gereken yaz aylarında bile hep yukarıda tuttu.
Enflasyonda yakın bir zamanda iyileşme ne Türkiye’de ne de küresel ölçekte beklenmiyor. Şimdi bu enflasyon gerçeği de bir tarafta dursun bize lazım olacak.
Gelişmiş ülkeler yavaş yavaş pandemi nedeniyle verilen destekleri azaltmaya başladı. Gelişen ülkeler başta Amerika’nın parasal sıkılaşmasının yakınlaşması ve küresel enflasyon tehdidi nedeniyle yavaş yavaş sıkılaşmaya ve politika faizlerini artırmaya başladılar.
Küresel trend ‘sıkılaşma’. Bu da elimizin altında bulunsun. Çünkü bu da lazım olacak.
Süreç tam da bu şekildeyken, Merkez Bankamız bir an da önce reel getiri tanımını değiştirdi. Merkez Bankası reel getiri hesabında, öngörü enflasyon oranına bakacağını söyledi. Oysa aynı Merkez Bankasının her enflasyon raporu döneminde enflasyon öngörüsünü değiştirdiği bir ülkede bu ne kadar gerçekçi ayrı bir tartışma konusu. Diğer önemli değişik ise Merkez Bankasının baktığı enflasyonda oldu. Hepimiz Merkez Bankasının manşet enflasyona baktığını düşünürken, bir de baktık ki Merkez Bankası artık manşet enflasyona değil, enerji – işlenmemiş gıda ürünleri, alkollü içecekler – tütün ürünleri ve altın hariç enflasyona bakacağını söyledi. Böyle söyleyince de zorlama bir faiz indirimin alt yapısı hazırlandı.
23 Eylül 2021 tarihinde Merkez Bankamız yukarıda sayılan tüm unsurları yok sayarak 100 baz puanlık sert bir faiz indirimine gitti.
Yaşadığımızdan ders almamaktan mıdır, dünyayı farklı algılamaktan mıdır yoksa bize bir şey olmaz anlayışından mıdır bilmem ama sürekli aynı hataları yapıp her seferinde farklı sonuç bekliyoruz. Göle maya çalıp, ya tutarsa diyoruz.
Oysa biz aynı şeyleri ‘yeni finansal mimari’ adı altında yapmıştık. Bir yandan faizleri yapay yolla aşağı çekmiş, diğer taraftan kur istikrarını sağlamak adına Merkez Bankası arka kapıdan rezervleri satıp, tüketmişti. Sonrasında yüksek kur ve yüksek enflasyonla karşı karşıya kalınca bu kez, faizleri indirdiğimiz noktanın çok daha ilerine yükseltmek zorunda kalmıştık. Sonuçta elimizde kalan yüksek enflasyon ve alım gücünde inanılmaz düşüş oldu. Her şey öncesinden daha pahalı hale geldi. Fakirleştik.
Oysa büyüme ama ne pahasına olursa olsun büyüme mantığı enflasyonun yüksek seyrettiği bir ülkede anlamsız hale geliyor. Enflasyon cebimizdeki Vergi Dairesi görevi görerek, varlığımızdan bize sormaksızın tahsilat gerçekleştiriyor.
Üstelik bu kez Merkez Bankamız faiz indirerek Türkiye’nin uzun dönemli faizleri ile borçlanma maliyetlerini de yükselterek, zor bir işi daha başardı.
Enflasyon ile daha tam mücadele edememişken, enflasyonda kalıcı bir geri çekilme henüz yokken, dünya sıkılaşma sürecindeyken, küresel enflasyon riskleri hala canlı iken, bu faiz indirimi bize nasıl bir olumlu katkı sağlayacak anlayabilmek mümkün değil.
Peki bu faiz indirimi en çok kime katkı sağladı? Dolar 8,30 iken dolar alıp 8,80’den satanlara yaradı. Başka kime yaradı? Elinde yüklü döviz olanlara yaradı. Başka kime yaradı? Sözleşmesi döviz cinsinden olup, alacaklarını döviz cinsinden tahsil edenlere yaradı? Başka? Dövizle para kazananlara yaradı.
İhracatçılara yaradı mı? İlk anda evet yaradı ancak onların girdi maliyetleri de ağırlıkla ithalata bağlı olduğundan, tıpkı benzin zammı öncesi deposunu dolduranlar gibi bir depoluk kazançları oldu. İhracatçı için kur seviyesinden ziyade kur istikrarı olduğunu bizzat kendileri ifade ederken, bu kararın kime yaradığı konusu daha çok soru ve cevap gerektirir gibi duruyor.