Ebeveynlerin ne çok şey bilmesi gerektiğini düşündükçe endişeleniyorum. Üzerine bir de eğitim sistemindeki yüzeysellik aklıma düşünce bu endişem katlanarak artıyor.
Bir toplumun ilk kolluk gücü olan aile ile başlayan eğitim, ikinci büyük kolluk gücü olan eğitim ile devam eder. Üstelik şimdilerde dünyaya işçi ihraç eden Çin’in eğitim sisteminde okul yaşının üç aylığa kadar düştüğünü düşünürsek eğitimin ailenin önüne geçtiğini söyleyebiliriz.
Bizlerin coğrafyasında henüz bebek bakıcılığı haricinde eğitimin bir sistem olarak çocuğu kabul ettiği yaş iki yaştır. Bu da çocuk-eğitim ilişkisindeki önemin ne derece önemli ve bir o kadar da tehlikeli olduğunu gösterir.
Önemlidir, çünkü çocuk her şeyi, mama alırcasına okulundan alır. Tehlikelidir çünkü sistemdeki kırılma noktaları ortadadır.
Günümüz DNA’yı öylesine gelişmiş durumda ki, bir bebek yaşamın ilk yıllarında bile son derece büyük yeteneklere sahip olabiliyor. Hatta birçoğu yetenekli doğuyor. Buna rağmen esas olan benlik duygusudur. Bu duygu bebek ne kadar gelişmiş olursa olsun bebeklerde ayrı bir benlik duygusu olmaz.
Doğduktan yaklaşık üç yaşına gelinceye kadar yavaş yavaş oluşur. Önce annesi ile ayrı babası ile ayrı olarak ikili iletişimin farkına varır, sonra babayı ve anneyi bir arada devreye alarak üçlü iletişim becerisinin farkına varır.
Ancak üç yaşına kadar gerçek bir ben duygusu henüz oluşmaz.
Bebekler birbirinden farklı yaşamları birleştirme yetisine sahip olmayan bireylerdir. Onlar yaşadıklarını aldıkları haz veya güvene dayalı olarak ölçerler.
Üstelik haz ya da haz vermeyen, güven veya güven vermeyen gibi bir deneyimi yaşarlarken, bu zıtlık içeren kavramları tek bir kişi üzerinden deneyimleyebileceklerini de bilemezler.
Bunu aksine, Freud temelli bakış açısından ilerlersek, bir bebek için, kendisine meme veren anne ile bunu yapmayan baba ayrımı nedeniyle bebek iki ayrı kavramı iki ayrı bireyle özdeşleştirir.
Bu süreç bebeğin çocukluk evresine geçerken şekillenen egosu için de bir yol haritasıdır. Kimi zaman da bu haritadaki adreslere geç varacağından, sıkıntılı bir yolculuktan bahsetmekteyiz.
Tüm bunlardan haberi olmayan ebeveyn ise çocuğa yön veremezse veya yön verecek profesyonellerden yardım alamazsa çocuk ruhsal gelişiminde sıkıntılar yaşayarak gelişir.
Etrafımızda bu süreci doyasıya yanlış yaşamış yetişkin bireylerle birlikte yaşıyoruz.
Ne yazık ki…
Bu aşama bu nedenle çok önemlidir. Çünkü, çocuğun bir birey olarak kişisel olduğu kadar toplumsal ve büyük grup ölçekli düşüncelerinin de şekillenmesi demektir. Çocuk büyürken kendisine ait aklındaki sanal güven alanını korumayı içgüdüsel olarak hedefler. Bunun için de kendisine ait iyi olan herşeyi tutar. Kötü olan herşeyi karşındaki ile (öteki) özdeşleştirir.
Büyük bir gruba mensup oldukları zaman ise gruptaki kıdemliler tarafından belirlenmiş ortak birikimlerin paydası olurlar.
Beş kez Nobel Ödülü’ne aday gösterilmiş ve Sigorni Ödülü sahibi dünyanın en ünlü psikanalisti ve politik psikolojinin dehası olarak kabul edilen Prof. Dr. Vamık Cemal Volkan, kötü birikimlerin ötekine atfedilirken, iyi birikimlerin kendi gibilere atfedildiğini söyler. Burada ‘öteki’ kavramı büyük grup ölçeğinde düşmanı ve ‘kendi gibiler’ kavramı ise ‘dostu’ anlatır.
Etrafımıza baktığımızda antisemit, ırkçı, şiddete eğilimli, madde bağımlısı, kadın düşmanı ve benzeri ayrılıkçı ve şiddet dürtüsü yaratan kişiliklere sahip bireylerin bu geçişi yaşadığını görüyoruz. Bu da bize ebeveynlerin ne kadar önemli sorumluluklar içerisinde olduklarını hatırlatıyor.