Valsa davet…

Sami AJİ Köşe Yazısı
13 Ekim 2021 Çarşamba

Sakın resme ve başlığa bakıp sanatsal ve görsel ağırlıklı bir yazı beklemeyiniz…

Çok ciddi bir konudan bahsedeceğim. Sağlığımızla ilgili. Daha doğrusu yaşlanmayı geciktirecek bir konuya değineceğim. Başlıyorum:

Yıl 1992. İngiltere’de bir arkadaşımızın evinde misafiriz. Akşam yemekten sonra, TV’yi açtılar. André Rieu diye birinin orkestrasıyla konseri varmış ve Royal Albert Hall’dan1 naklen yayınlanacakmış…

Müziğin ilk notlarından itibaren adeta büyülendik. Programın zenginliği ve çeşitliliği, sahneye çıkan soprano, tenor veya büyük alet ustalarının gösterileri bizi hayretten hayrete sürüklüyordu.

Tahmin edeceğiniz gibi her parçanın sonunda alkışlar şiddetlenerek artıyordu.

Bir ara André Rieu müziği durdurdu ve sahnenin önüne doğru yürüdü ve seyircilere şöyle seslendi: “Alkışlarınız için teşekkür ederim. Ancak burada arkadaşlarım ve ben kendimizi haksızlığa uğramış gibi hissediyoruz. Bizler burada size iyi bir müzik dinletmek için çırpınıyoruz, yoruluyoruz. Sizler de karşımızda oh! Rahat koltuklarda oturuyorsunuz, sadece bizi alkışlıyorsunuz.

Öyle şey olmaz… Şimdi Mavi Tuna valsını çalacağız. Hepinizi dansa davet ediyorum. Sıra aralarında, fuayede hatta yerinizde nerede yer bulursanız orada bize eşlik edeceksiniz… Dediğimi yapmazsanız darılırım.” Ve kemanıyla ilk notları verir.

O andan itibaren salonun ve yan koridorların halini görmenizi isterdim. Genç- yaşlı herkes, tanıdık olsun olmasın yanındaki partöneri kaptığı gibi yerinden fırladı. Ama yanlış, ama doğru adımlarla Mavi Tuna’nın temposuna uyarak parça bitinceye kadar dans ettiler. Sona gelindiğinde Albert Hall sanki yıkılacaktı, müthiş bir tezahürat, ıslıklar, el ve ayak çırpmalar... Milleti sakinleştirmek bayağı bir zaman aldı.

Sanki bu sıra dışı coşkulu olayı bekliyorlarmış gibi doktorlar ‘dans’ ile ilgilenmeye başlarlar. Psikoloğu, nöroloğu, fiziyoterapisti çeşitli açılardan dansı incelerler.

Şimdi sıkı durun. Lütfen de dikkatle okuyun; inceleme sonuçlarının bazılarını açıklıyorum.

American Journal of Preventive Medecine dergisinde yayınlanan makaleye göre 1995 ila 2007 yılları arasında 40 yaş üstü takriben 40 bin kişi üzerinde yapılan araştırma, ‘salon danslarının’2 bu meyanda valsın, vücut kaslarının kütlesini arttırdığı gibi, hareketlerimiz arasındaki koordinasyon yeteneğimizi geliştirdiğini ve kalbe dayalı hastalıklara karşı koruduğunu ortaya çıkardı.

The New England Journal Of Medecine’in verdiği bilgiye göre, New York’ta bulunan Albert Einstein College’de 2003’te bir araştırma yapılmış. 75 yaş üstü (tekrar ediyorum 75 yaş üstü) kişiler denek olarak kullanılmış. Elde edilen sonuçlara göre ‘dementia’ (bir nevi bunama) hastalığına yakalanma riski dans edenlerde yüzde 76 azalmış. Kıyaslamak istersiniz, aynı yaşta bulmaca çözenlerde bu risk yüzde 47 azalıyormuş. Farka bakar mısınız…

Devam ediyorum…

İllinois Üniversitesinde 2017 yılında yapılan çalışmalarda, 60 ila 79 yaşları arasında ‘valsçılar’ incelenmiş. Neticede bu şahısların beyinlerindeki beyaz sıvı miktarının ciddi bir şekilde arttığı gözlenmiş. Bilindiği gibi bu sıvı tüm bilgi ve algılarımızın, sinir sitemi içinde düzgün ve sağlıklı bir şekilde dağılmasını temin eder.

Hâlbuki yürüyüş, yaş icabı azalan bu sıvının azalma eğilimini durduramıyor. (Vallahi doktorların yalancısıyım.)

“Hep ABD üniversitelerinden örnek verdin. Avrupalılar ilgisiz mi kaldı?” diye sorabilirsiniz… Tabii ki hayır.

Frontiers in Human Neuroscience dergisinde 2017 yılında yayınlanan bir makalede Magdebourg Üniversitesindeki bir incelemeye yer verilmiş. Kısaca dans, neuro genese’i yani nöronların da artışını temin ediyormuş. Şöyle ki beynimizdeki bazı bölgeler bilhassa hipokampüs3 gibi önemli organların genç ve diri kalmasını temin ettiği gibi denge hislerimizi de kuvvetlendiriyormuş.

Şimdi çıkıp da “Ben vals yapmasını bilmiyorum” demeyin. İnternete girin, dans öğreten sayısız site bulacaksınız. Birini seçin ve başlayın. Kısa zamanda öğrenirsiniz.

André Rieu’den esinlenerek size diyorum ki, Hadi bakalım! Tembelliği bırakın. Bu yazıyı yazmak için kafa patlattım, çeşitli dergileri inceledim, toparlamak için de ter döktüm. Siz sadece okuyacaksınız. Olmaz öyle şey. Kafanıza nasıl eserse, dansa kalkın… Kulunuz, başlamak için Dmitri Şostakovich’in İkinci Vals’ını tercih eder.

---

1 Royal Albert Hall, Londra’nın en görkemli binalarından biridir. 1871 yılında hizmete alınmış. Tamamı bağışlarla inşa edilmiş.

André Rieu 1992 senesinde de orkestrasını kuralı dört sene olmuştu. O andan itibaren en sadık izleyicilerinden biri haline geldim.

2 Salon veya sosyete dansları… Vals, Tango, Swing, Ça Ça’yı kapsar. Tabiatıyla dansların kraliçesi valstır.

3 Hipokampüs beyindeki duygusal tepkileri yönetir. Yeni anıların oluşumunda rol aldığı gibi öğrenme yeteneğimizle ilişkilidir. Kısa süreli bellek bilgisinin uzun süreli bellek bilgisine dönüştürüldüğü yer de burasıdır. (Doktorların söylediklerini tekrar ediyorum)

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün