22 Mart 1933’te Hamadan İran’da dünyaya geldi. 9 Ekim 2021’de dünyaya veda etti…
Tahran’ın ileri gelen dindar ailelerinden birine mensuptu. Babası Nasrullah Banisadr mertebe-î âlî Şii imamlardandı. İran Şahı Reza Pehlevi’nin muhalifi bir Ayetullah idi.
Abdulhassan Banisadr kendini tanımlarken “ana rahmindeyken devrimci yaratıldım” der.
Genç Banisadr İran petrolünü devletleştiren Başbakan Muhammed Mussadık’ı desteklemiş… 1953’te batı çıkarlarına engel olduğu için devletçi Musaddık, CIA’nin müdahil olduğu bir ihtilâlle indirildi.
Şah’ı protesto ettiği için iki kere hapis yatmış bu genç adam ileride 1979 İslam Devriminin ardından din adamlarının desteğiyle oyların üçte ikisinden fazlasını alarak ilk cumhurbaşkanı olacaktı.
2019’da Reuters’a verdiği röportajda eski Cumhurbaşkanı Banisadr; Humeyni’nin devrimin temellerine ihanet ettiğini, onunla beraber İran’a dönen destekçilerinin birçoğunun kırgın olduğunu belirtmişti…
Banisadr 40 yıl önce Paris’te sürgünde yaşayan dini liderlerin demokrasi ve insan hakları hususlarında Şah’ın ardından yapılacak İslam Devrimiyle yepyeni bir sayfa açacaklarına ikna olduklarını belirtti.
Yeni bir sayfa açtılar… Orası öyle…
Demokrasi ve insan hakları ihtiva etmeyen bir sayfa oldu…
Humeyni’yi destekleyen Banisadr ve arkadaşları “Kendini demokrasiye adamış dini liderin yeniliklerle geleceğine ve ülkemizde ilkleri gerçekleştireceğine emindik” demişti…
Ancak yeni İran İslam Cumhuriyeti’nin anayasasında muktedir güç demokrasi değil Humeyni’nin ta kendisiydi. O günden bugüne İran’da mevcut durum mazinin devamıdır.
Humeyni gitti… Hamaney geldi… İsimler değişse de nizam değişmiyor…
Banisadr’a dönelim…
Seçildikten aylar sonra karşı karşıya kaldığı güç savaşında radikal kesimle gerginlik tırmandı. Yeni Cumhurbaşkanı İslamcı kesimi siyasetin içine sokmamaya gayret etti ve atama tercihlerini eğitimli liberallerden yana kullandı.
Seçimdeki başarısını ve popüler kimliğini (Humeyni ile yakın münasebeti de dahil tabii) İslamcı Cumhuriyetçi Parti (IRP) saldırılarına karşı kullandı. Çoğunlukla etkin din adamlarından oluşan IRP, Banisadr’ın gücüne karşı gelemedi…
Bir süreliğine tabii…
Dengeler yine değişecekti…
Humeyni’nin Cumhurbaşkanına verdiği sözler yerini bulmadı…
“İmamlar ve ileri gelen din adamları yüksek mertebelere asla talip olmamalıdır ve yalnızca yol gösterici olarak görev yapmalıdır” derken temiz bir sayfa açma sözünün takiyyeden ibaret olduğu ortaya çıkmaya başladı.
Banisadr ılımlı din adamlarıyla IRP ve radikallere karşı ülke genelinde propaganda hareketine başladı. Zira geri dönüş yoktu… Geçmişin karanlık, acı dolu, zindanvarî günleri geri gelmemeliydi…
1981’de Banisadr’ın Tahran Üniversitesinde verdiği bir konferansta olaylar çıkınca ılımlılar ve radikaller arasındaki gerilim patlama noktasına geldi. Radikallerin saldırısı polis müdahalesiyle durduruldu. Olay çıkaranlar tutuklandı. Konferansta çoğunlukla Humeyni’nin kınadığı Halkın Mücahitleri isimli muhalif bir grubun olması ‘ulemanın’ artık bir hamle yapması gerektiğini gösterdi. Demokrasi ve ifade özgürlüğü radikallerin oturtmaya çalıştığı düzende bir yer tutmamalıydı.
Yeni bir komisyon kuruldu. Siyasî tartışmalar susturuldu, fikir teatisi son buldu. Bu komisyon Banisadr’ı anayasanın ihlali ve Humeyni’nin emirlerini yerine getirmediği konusunda itham etti. Kısacası teokrasi karşıtı olduğu için cezalandırılıyordu.
Siyah entarili imamların arasında takım elbisesi ve Fransız eğitimi ile Banisadr sosyalist bir düzen için mücadele ederken din kisvesi altında Humeyni ve yandaşları atılımlara hazırlanıyordu.
Humeyni tarafından yıllarca yaşadığı Fransa’ya sürgüne dönmesi mecbur bırakılan Banisadr, Humeyni hakkında “Babasının yavaş yavaş bir alkoliğe dönmesini çaresizce izleyen çocuk gibiydim, ancak burada madde alkol değil güçtü” demişti.
İlginçtir ki Humeyni, Fransa’da en yalnız günlerinde, bilmediği bir memleket ve konuşamadığı bir lisanın mahdudluğunu ona sahip çıkan dostu ve yoldaşı Abdulhassan Banisadr sayesinde kolayca atlattı…
Banisadr evinin kapılarını Humeyni’ye açarken kendi ailesini başka bir eve yerleştiriyor… Humeyni’nin zor günlerinde ona huzur ve rahat sunmak için her şeyi önüne sermişti…
Fransa’da Humeyni’nin verdiği demeçlerin orada sürgünde olan, aralarında Banisadr gibi isimlerin olduğu bir grup ılımlı entelektüel tarafından hazırlandığı Associated Press’e sızdırılan bilgilerin arasında.
Bu demeçler Tahran’a dönüşünün altyapısını oluşturdu.
Bir ülke ve insanları bu propaganda sayesinde mollayı 1979’da kucakladı…
Devrim Konseyinde Banisadr’ın yeri hazırdı… Amerikan Büyükelçiliği rehin krizinde Dışişleri Bakanlığına getirildi. Görevde yalnızca 18 gün kaldı. Krizin sona ermesi için yaptığı görüşmelerden dolayı Humeyni tarafından görevinden azledildi.
Banisadr rehin kriziyle alakalı “devlet içinde oluşmuş derin devletin yarattığı dikta” demişti…
Banisadr gençliğinde desteklediği ve örnek aldığı Mussadık gibi büyük şirketlerin ve endüstrilerin devletleştirilmesini gerçekleştirdi. Şah zamanı imtiyazlı bazı şirketler ve sermayeler de bu değişime dahil oldu.
Hayatının son gününe kadar Fransa’da yaşadı. İranlı suikast timlerinin tehlikesi sebebiyle polis korumasında hayatını sürdürdü.
Kimsenin belki hatırlamadığı ve önemsemediği bu isim yalnızca Ortadoğu için değil Amerikan iç politikası için de tarihte önemli bir yer edinmiştir.
‘October Surprise’ 40 yıl öncesi ile alakalı bir skandal olmakla beraber geleceğin de habercisiymiş… Bugün halen Amerikan seçimlerinde yabancı güçlerin etkisini ve manipülasyonunu konuşuyoruz…
Reagan’ın seçim kampanyasını yürüten, aralarında baba George Herbert Walker Bush’un da bilgisi dahilinde olduğuna dair kanıtların olduğu October Surprise, Jimmy Carter’ın yeniden seçilmemesi için İran ve Amerika’nın rehineleri geç bırakarak Carter yönetimini halk nezdinde ‘başarısız’ göstermek için anlaşmaları ve birçok yetkilinin gayri resmî yollardan bunu onaması. Bu anlaşmanın sonucunda İran’a İsrail üzerinden silah desteği sağlanacağına dair garanti verildiği de çok konuşuldu.
Abdulhassan Banisadr’ın Fransa’daki dostlardan biri olan meşhur yazar ve düşünür Jean Paul Sartre’ın dediği gibi biz ne yaparsak yapalım “cehennem öbür insanlar.”
…
Tamamlanamamış hayaller ve idealler…
Direnmiş ama mağlup olmuş idealistlerin çıkarlar diyarında yok oluşu…
Belki yine avunmak için Sartre’dan “Özgürlük sana yapılan ile ne yaptığın” diyerek geçmişe ve geleceğe bakarak avunmak mı?
İyilik için, doğru olmak için milyonların kaderini ziyan etmek ahlaki midir, değil midir?
Bunu değerlendirmek herkesin kendi vicdani muhakemesidir…
Sizi sizinle baş başa bırakıyorum….