Nürnberg kentinin tarihini 11. yüzyıla dek sürmek mümkün. Bulunduğu bölgede her zaman, bir yandan erkin simgesi olmuş öte yandan yalnız ticaretin değil, sanatın, bilimin, üretimin de serpildiği bir kent olarak öne çıkmış. 17. yüzyıla kadar egemen bir şekilde gelen kent, ticaret yollarının karadan denize kayması, Amerika’nın savaşlardan yılmış Avrupa’ya bir alternatif yaratması ile önemini yitirmiş, sonrasında siyasi ve askeri anlamda ayakta kalmak için Bavyera’nın koruması altına girmeyi tercih etmiş. Nehirlerin kanallarla kesiştiği bir coğrafyada, savaşta ağır tahribata uğramış olmasına rağmen, bu Orta Çağ kenti, hala önemini, ondan da öte, güzelliğini koruyor…
Gerçi, büyük savaştan bu yana, Nürnberg denince akla bunlar gelmiyor, maalesef. O günlerden bugünlere kalan mirasında değişik görüntüler var: Geniş alanlarında toplanan on binlerce insanın, içindekileri kendinden geçercesine kusan Führerlerini dinlemeleri, kendilerine ona taparcasına teslim etmeleri gibi. Yahudilere karşı çıkartılan ırkçı yasaların ilan edilişine ev sahipliği yapmak gibi. Nazi ideolojisinin gelişimine zemin hazırlayan bir ortama çanak tutmak gibi. Kin, nefret, hırs, yıkım, gözyaşı gibi…
Durumun Almanya aleyhine döndüğünün anlaşılması ile Nazi kontrolü altındaki bölgelerde sivil halka karşı girişilen şiddetten ve Yahudi soykırımından sorumlu tutulanların cezalandırılmaları, bunun hangi kriterler doğrultusunda yapılacağı, yargılanma süreci sonunda yaşananların açığa kavuşturulması ve vicdani açıdan geniş kabul görecek bir karar oluşturulması konusu uzun müzakerelere sahne olur.
Sovyetler ele geçen üst düzey Nazilerin ve subayların sorgusuz öldürülmelerini önerirken, Britanya, sorumluların mahkeme karşına çıkarılmadan cezalandırılmaları teklifinde bulunur. ABD’nin teklifi ise suçluların, müttefikler tarafından kurulacak uluslararası bir mahkeme heyeti tarafından yargılanmasını öngörür. Böylece, tanıklıklar dinlenecek, kamuoyu yaşananlar hakkında bilgi sahibi olacak ve kolektif vicdanı rahatlatacak kararlarla suçlular cezalandırılacaklardır.
Hitler’in 30 Nisan 1945 tarihinde intihar etmesi, Almanya’nın bundan birkaç gün sonra kayıtsız şartsız teslim olması ile bu konudaki çalışmalar hızlanır. Yapılan bir dizi teknik toplantı neticesinde Ağustos 1945’te yayınlanan Londra Sözleşmesi ile yargılamanın esasları belirlenir.
Uluslararası Askeri Mahkeme yargılama başlıklarını, barışa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar şekline gruplar.
Mahkeme yeri olarak Nürnberg’in seçilmesi ise tesadüfi değildir. Kentteki Adalet Sarayı ile ona bitişik cezaevinin müttefik bombardımanlarından etkilenmeden kurtulmuş olmasından dolayı, böylesi geniş kapsamlı bir davanın görülmesi için yeterli fiziki şartlara sahiptir. Ancak esas önemlisi, Nürnberg’in simgesel olarak Nazi döneminin en önemli merkezlerinden biri olmasıdır, şüphesiz. Savaş sonrası duruşmaların burada görülmesi ile arzulanan, III. Reich hayali ile kavrulan destekçilerinin, Hitler rejiminin bir daha geri gelmeyecek şekilde tarihe gömüldüğünü anlamalarını sağlamaktır.
Büyük savaşın kendisi ve hemen yanı başında cereyan eden Holokost hiç şüphesiz insanlık tarihinde derin izler bıraktı. Yetmiş milyon insan, dünyayı ele geçirmeye ant içmiş gözü dönmüşler tarafından katledildiler. Yargı sürecine katkıda bulunan Amerikalı, Sovyet, Britanyalı ve Fransız yargıçlar, hukuk adamları, uzmanlar, basın ve süreci izleyen dünya kamuoyu, 1945 Ağustos’u ile 1949 yılları arasında, öncesiz ve benzersiz bir hukuk maratonuna tanıklık ettiler.
Sürecin önemli bir ayağı 24 üst rütbeli Nazi’nin yargılandığı davaydı. 20 Kasım 1945’te başlayan dava 1 Ekim 1946’da sona erdi. Mahkeme heyeti üç kişi dışındakileri suçlu buldu. Bunlardan on ikisi idam cezasına çarptırılırken diğerlerine, on yıldan az olmamak üzere hapis cezası verildi. Yakalanmadan intihar eden Hitler, Göbbels ve Himmler’den sonra, Reich’ın varisi Hermann Göring de bir gece önce aynı sonu paylaştı. İnfazlar 16 Ekim’de yerine getirildi.
Ne çıktı Nürnberg yasalarından? Tanıklar yeteri kadar tanıklık edebildiler mi? Örneğin kamplardan çok değil altı ay kadar önce salıverilen Holokost’un kurtulanları, yaşadıklarını anlatabildiler mi? İnsan onurunun ayaklar altına alındığından, basit bir dizi rakama indirilen kimliklerinin nasıl ezildiğinden söz edebildiler mi? Yoksa kimi hukuk insanının ifade ettiği gibi, Nürnberg mahkemeleri, kazanan dört ülkenin bir intikam alma oyununa mı sahne oldu?
Gerçi BM Soykırım Sözleşmesi, İnsan Hakları Beyannamesi, savaş suçları ile ilgili Cenevre Konvansiyonu, hep Nürnberg’de yaşanan tecrübelerin üzerine bina edildi ama… Uluslar, işlenen suçların ağırlığından pek bir ders çıkartmadılar ki bundan sonra da benzer süreçlere tanık olduk ve olmaya devam ediyoruz.
İroni olacak belki ancak, insanlığın tek kazancı, dört değişik dilde konuşulan dava sürecinde, ilk kez, yapılan simültane tercümelerin kulaklıklardan takip edilmesi oldu!