Tarif ederken kelime zorluğu çektiğimiz insanlar için ‘çok iyi insan’ diyoruz. O zaman akan sular duruyor, ha tamam iyi insansa başka özelliğe gerek yok. Aslında iyi insan bir ağız alışkanlığı, kim kötü ki? Herkes, tıpkı benim gibi ve hatta sizin gibi bu dünyada kendine yer açmaya çalışan sıradan insanlar… Kimse, çizgi filmlerdeki kötüler dahil, tam kötü değil, orada dahi karakterler üç boyutlu.
O zaman neden iyi insan diye bastırıyoruz bazıları için? Başka hiçbir oluşu vücuda getiremediği için bence… X mi dedin? Çok iyi bir insandır. Yaratıcı değil, zeki değil, komik değil, ama iyi… Bazı insanlar, ilgi ihtiyacını başka meziyetlerle elde edemiyorsa, iyi insanlığa razı oluyor. Demek ki iyi insanlık bazılarının mecburen sarıldığı bir artı.
Albert Camus’nun ‘Düşüş’ adlı mini bir romanı var. Bir çırpıda iyi insanın aslında neler barındırdığını anlatıyor. Yazıma edebi bir derinlik katmak için oradan örnekler vereyim. Örneğin kendisine hakaret bile edilse bağışlayan tipler vardır. İyi insan deriz. Ancak o aslında unutmaya çalışıyor. Derinlemesine bir polemiğe girmemek ve yüzeyde kalabilmek için. Aynı şekilde kitapları da üstten okuyor, dostlarını tam sevmiyor, gezdiği kentlerin sadece görülecekler listesini tamamlıyor. Formata sadık kalıyor, yara almadan, derinleşmeden.
Başka bir bölümde aşk ilişkilerinde ayrılırken asil davrananları anlatıyor. Asil bir ayrılış iyi insanlık göstergesi değil mi? Aslında o kişi sadece oyun oynuyor, önce kendini beğendirme, sonra hafifçe geri durma, sonra aşk benzeri durum ortaya çıkınca, ‘bağlanmaya değecek biri değilim’ oyunu… İyi insan, rolünü yaşıyor, kendi de inanıyor. Ve ayrılık sonrası tekrar bir iki kurşun atıp gücün hala kendisinde olduğunu kanıtlayarak oyunu taçlandırıyor.
‘İyi insan’ kendisi hakkında itici bir yorum kulağına geldiğinde şirretleşmiyor, hüzünlenmiyor. Kayıtsız gibi görünse de o kendisi hakkında konuşan kişiyi fethetmek ve baştan çıkarmak için yine iyilik silahını kuşanıyor. Ne yapıp edip yüksek sesle kendisine dair iyi bir şey söylenene kadar ittiriyor. Sonra rahatlayıp olayın peşini bırakıyor. Unutuyor.
Bir örnek de bu ‘iyilik’ dünyasında kalmaya çalışırken darılttığı, kendisine içerleyen gerçek insanlara olan davranış şekli: alçakgönüllü ve erdemli laflarla teselli etmek, ve sanki en içten duygularını sadece ona açıyor gibi büyük laflar ederek yer kaplamak, yüce görünmek ama yalan olmak… iyi insanlar, en fazla yer kapladıkları sırada aslında yokturlar… (A.Camus)
Halbuki kötülük hayatın en temel gerçeklerinden biri. Fransız yazar Bataille bu konuyu Nietzsche’den aldığı ilhamla epey derin çalışır. Kötülük denen şey sayesinde konformist düşünce tarzından sakınılmış olunur. İyiliğin boyun eğdirici uzlaşmacılığından kurtulunulur. Ancak bunun için kötülüğün üstlenilmesinde cesaret gereklidir.
Bataille’ye göre kötülük bir ahlaktan yoksunluk durumu değil, tam tersine verili ahlakı yadsıyan başka tür bir ahlakın koşulu. Böyle alındığında kötülük, mevcut kuralları aşmanın bir yoludur.
Kısacası, kendine sahip çıkan, sorgulayan ve yaratan sıradan insanları ‘kötü’ diye karikatürize etmekten çıkarıp kendiniz gibi görün. Sadece sürüde kalmak için iyi insan olmaya değmez…